• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

Cam tavan sendromu

CMNet Okuru

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eylül 2015
Bir şeyin imkânsız olduğuna inanırsanız, aklınız bunun neden imkânsız olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar. Ama bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda, gerçekten inandığınızda, aklınız yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardım etmek için çalışmaya başlar
Dr. David J. Schwartz

Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görürler.Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar.Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar ama başlarını tavandaki cama çarparak düşerler.Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplarlar, tekrar başlarını cama vururlar.Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çekerler.Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıpla(ya)mamayı öğrenirler.

Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplarlar! Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkânları vardır ama buna hiç cesaret edemezler. Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı ‘hayat dersi’ne sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkânları vardır ama kaçamazlar.Çünkü engel artık zihinlerindedir. Onları sınırlayan dış engel (cam) kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel (burada 30cm’den fazla zıplanamaz inancı) varlığını sürdürmektedir. Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini göstermektedir.Bu pirelerin yaşadıklarına ‘cam tavan sendromu’ denir. Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır.
Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir.
 
güzelmiş... buna benzer akvaryumdaki büyük balıklar ve küçük balıklar vardı...araya bir set konuluyor ve büyük balıklar defalarca deniyorlar ama küçük balıklara ulaşamıyorlar her defasında cam sete çarpıyorlar ve set kaldırılınca da küçük balıkları yemiyorlarmış...sanırım böyleydi...
 
Bir de bizim trafik canavarlarını böyle taktik ve teknikler ile hizaya getirebilsek ne güzel olacak.
Magandaların da bu teknikten nasibini almaları dileği ile,
 
Kırık Cam Teorisi,
Wilson ve Kelling adında iki Amerikalı teorisyen tarafından 1980`lerin başında ortaya atıldı. Bu teori, Wikipedia`da (Wiki: What I Know Is) aşağıdaki örnekle anlatılıyor:

"Bir kaç camı kırık olan bir bina düşünün. Eğer camlar tamir edilmezse, kimi insanlar başka camları da kırmakta bir sakınca görmeyecektir. Bu şekilde devam ettiği görüldüğünde, binaya daha büyük zararlar vereceklerdir, ve sonunda bina ve devamında o sokaktaki diğer binalar, yaşanmaz hale gelecektir."

Bu teoriye dayanarak, en küçük sorunlara ve kural ihlallerine öncelik vererek çok daha büyük sorunların çözülebileceğini öngören yetkililer, sonraki 20 yılda New York gibi kimi büyük şehirlerde suç oranının sıfıra yakın bir seviyeye inmesini sağladılar.

Kırık Camlar Teorisi, iş yaşamımızda da bir çok büyük soruna çözüm oluşturabilir. "Kırık Camlar, Başarısız İşler" kitabının yazarı Michael Levine, iş dünyasında kırık camları "güzel bir mağazanın boyası çıkmış duvarı, ya da bir müşteri hizmetleri telefon görüşmesinde yirmi dakika boyunca tekrarlayan bir müzikle bekletildikten sonra hattın kesilmesidir" diye özetliyor.

Kendi işinizde ya da çalıştığınız şirkette, önemsiz görünen sorunları hızla çözmeniz, benzeri hataların tekrarlanmasını, ve bu ufak sorunlardan güç alan daha büyüklerinin oluşmasını önleyecektir.

hayatınızda ki kırık camlardan kurtulun!!!
 
O Senin Elinde!
Bir Bilge Varmış ; Ne Sorsan Cevap Verirmiş .

Onu Çekemeyen Biri Demiş Ki :
- Ona Öyle Bir Soru Soracağım Ki Kesinlikle Bilemeyecek.
Ne soracaksın ? dediklerinde ise :
- Elimde bir kelebek var . Ölü mü diri mi ? Diye soracağım .
Eğer diri derse elimi sıkıp öldüreceğim . Ölü derse de elimi açıp bırakacağım uçup gidecek
Bilgenin yanına gidiyor ve sorusunu soruyor .- Elimdeki kelebek ölü mü diri mi ? Diyor .
Bilgenin cevabı ise ;
- O SENİN ELİNDE !


Her Zaman Kendi Taktiklerinizi Uygulayın
Şapka satarak geçinen bir adamın yolu bir gün bir ormana düşmüş. Adam biraz yürüdükten sonra sıcaktan ve yorgunluktan bunalmış, bir ağacın altına oturmuş.
Şapkalarla dolu sepetini de yere koymuş ve uykuya dalmış.
Birkaç saat sonra adam tuhaf sesler duyarak uyanmış.
Bir de bakmış ki yanındaki sepet bomboş. Şapkalar gitmiş. Kafasını kaldırıp ağaca bakmış ki, ağacın dallarında bir sürü maymun, her birinin kafasında adamın şapkaları...

Adam düşünmeğe başlamış :
´ Ben şimdi ne yapıcam, şapkaları bu maymunlardan nasıl geri alacam ? ´

Düşünceli bir şekilde kafasını kaşırken bakmış ki, maymunlar da adamın taklidini yapıyorlar, kafalarını kaşıyorlar. Adam ellilerini havaya kaldırmış, maymunlarda...derken adam ne yapacağını bulmuş, kendi kafasındaki şapkayı çıkarıp yere atmış, maymunlar da...
Adam böylece bütün şapkaları geri almış, sepetine koyup yoluna devam etmiş.

Aradan 50 yıl geçmiş...
Artık adamın bir torunu varmış, o da dedesi gibi şapka satıcısı olmuş.
Günlerden bir gün onun da yolu aynı ormana düşmüş. Hava yine çok sıcakmış ve genç adam bir ağacın altına oturmuş, şapkalarla dolu sepetini yanına koymuş ve uykuya dalmış...

Bir saat sonra uyanmış, birde bakmış ki sepetin içinde şapkalar yok...
Derken tuhaf sesler duymuş, birde kafasını kaldırmış ki ağacın üstünde bir sürü maymun, hepsinin kafasında birer şapka. Düşünmüş...
´ Dedem yıllar once bana bir hikaye anlatmıştı...ne yapacağımı çok iyi biliyorum...´
Adam kafasını kaşımaya başlamış, maymunlar da aynısını yapmışlar... adam ellerini havaya kaldırmış, maymunlar da.. ve adam gülümseyerek kendi başındaki şapkayı çıkarmış yere atmış...
o anda ağaçtaki maymunlardan biri yere inmiş, adamın yere attığı şapkayı kapmış, adama da bir tokat atmış ve şöyle demiş:
´Sadece senin mi deden var şerefsiz !!!

Her zaman kendi taktiklerinizi uygulayın.Bazen örnek aldıklarınız işe yaramayabilir.
 
@CMNet Okuru
Kısacası ögrenilmiş çaresizlikte diyebiliriz bu duruma eğer kişisel gelişim kitapları okursanız bu tarz bir yazıyla mutlaka karşılaşırsınız ama ben bu tarz yazıların insanlarda temel değişikliklere yol açtığını düşünmüyorum anlık belki sadece söylemek istedim:)
 
@ecenil
Ön yargıları olan bir insan için dediğiniz doğru Ecenil Hanım.Bir anlık perdeler açılır sonra yeniden kapanır.Ama ön yargıları olmayan insanlar için anlık değildir.
 
@CMNet Okuru
Sizin gibi düşünmüyorum kişi bu konuda ön yargıya sahipse bu tarz şeyleri zaten okumaz diye düşünüyorum benim fikrim denemeler sonucu verilmiş bir kararın ürünü sadece bana has bir durumda olabilir.
 
ESAS AKIL :

Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar : Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz ?

Doktor : Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç sey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz. Siz ne yapardınız ?

Adam : Ooo ! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük.

Hayır, der doktor. Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.

Akıl, bize sunulanların dışında çözüm bulabilmektir...
 
Büyük Taşlar
Aşağıdaki gerçek hikâye Kellog Business School’da (Northwestern Üniversitesi) Is İdaresi master öğrencileri ile Zaman Yönetimi dersi profesörü arasında geçer:

Profesör sınıfa girip karşısında duran dünyanın en seçilmiş öğrencilerine kısa bir süre baktıktan sonra, “Bu gün Zaman Yönetimi konusunda deneyle karışık bir sınav yapacağız” dedi. Kürsüye yürüdü, kürsünün altından kocaman bir kavanoz çıkarttı. Arkadan, kürsünün altından bir düzine yumruk büyüklüğünde taş aldı ve taşları büyük bir dikkatle kavanozun içine yerleştirmeye başladı.
Kavanozun daha başka taş almayacağına emin olduktan sonra öğrencilerine döndü ve “Bu kavanoz doldu mu?” diye sordu.Öğrenciler hep bir ağızdan “Doldu” diye cevapladılar.
Profesör “Öyle mi?” dedi ve kürsünün altına eğilerek bir kova mıcır çıkarttı. Mıcırı kavanozun ağzından yavaş yavaş döktü. Sonra kavanozu sallayarak mıcırın taşların arasına yerleşmesini sağladı.Sonra öğrencilerine dönerek bir kez daha “Bu kavanoz doldu mu?” diye sordu.
Bir öğrenci “Dolmadı herhâlde” diye cevap verdi.
“Doğru” dedi profesör ve gene kürsünün altına eğilerek bir kova kum aldı ve yavaş yavaş tüm kum taneleri taşlarla mıcırların arasına nüfuz edene kadar döktü.
Gene öğrencilerine döndü ve “Bu kavanoz doldu mu?” diye sordu.Tüm sınıftakiler bir ağızdan “Hayır” diye bağırdılar.“Güzel” dedi profesör ve kürsünün altına eğilerek bir sürahi su aldıve kavanoz ağzına kadar doluncaya dek suyu boşalttı.
Sonra öğrencilerine dönerek “Bu deneyin amacı neydi” diye sordu.
Uyanık bir öğrenci hemen “Zamanımız ne kadar dolu görünürse görünsün, daha ayırabileceğimiz Zamanımız mutlaka vardır” diye atladı.
“Hayır” dedi profesör, “bu deneyin esas anlatmak istediği “Eğer büyük taşları bastan yerleştirmezsen küçükler girdikten sonra büyükleri hiç bir zaman kavanozun içine koyamazsın” gerçeğidir”.
Öğrenciler şaşkınlık içinde birbirlerine bakarken profesör devam etti:”Nedir hayatınızdaki büyük taşlar? Çocuklarınız, eşiniz, sevdikleriniz, arkadaşlarınız, eğitiminiz, hayâlleriniz, sağlığınız, bir eser yaratmak, başkalarına faydalı olmak, onlara bir şey öğretmek! Büyük taşlarınız belki bunlardan birisi, belki bir kaçı, belki hepsi. Bu akşam uykuya yatmadan önce iyice düşünün ve sizin büyük taşlarınız hangileridir iyi karar verin. Bilin ki büyük taşlarınızı kavanoza ilk olarak yerleştirmezseniz hiç bir zaman bir daha koyamazsınız, o zaman da ne kendinize, ne de çalıştığınız kuruma, ne de ülkenize faydalı olursunuz. Bu da iyi bir iş adamı, gerçekte de iyi bir adam olamayacağınızı gösterir”.
 
@CMNet Okuru

Ben bu hikayenin bir sürü değişik vaersiyonunu gördüm Hatta bir versiyonunda profesör'ün elinde bir de bir fincan kahve vardı ve hikayenin sonunda öğrenciler kahveyi ne yapacağız diyordu. Profesör de : Ne kadar yoğun bir iş yaşamınız olursa olsun sevdiklerinizle bir fincan kahve içmeye vaktiniz olmalıdır." diye bitiriyordu. :)
 
Bir öykü…
Çin bambu ağacının hikâyesini bilir misiniz?
Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir
değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da
toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar
edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat tohum bu yıllarda da filiz vermez.
Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam
ederler.
Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi
kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.

Akla gelen ilk soru şudur: Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı haftada mı yoksa
beş yılda mı ulaşmıştır?

Büyük bir sabırla ve ısrarla, tohum beş yıl boyunca sulanıp gübrelenmeseydi; ağacın
büyümesinden, hatta var olmasından söz edebilir miydik?

Bir başarının şartları her zaman çok basittir.

Çalışın, sabredin, her zaman inanın ve hiçbir zaman geri dönmeyin.

Asla vazgeçmeyin!

Başarı sonuç değil, yolculuktur, iyi yolculuklar...
 
Üst