• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

Su Savaşları Kimin Savaşı

Özge Gökmen

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şubat 2009
Güzel bir yazı, paylaşmak istedim..

SU SAVAŞLARI, KİMİN SAVAŞI?
Tahir ÖNGÜR, Jeoloji Yüksek Mühendisi


İki Sümer kent devleti, Lagash ve Umma arasında 4500 yıl önce sulamada kullanılacak suların paylaşımı konusunda çıkmış olan savaş, “Su Savaşları”ndan söz eden herkesin değindiği bir olay. Son yüzyılın içinde de Nil, Ürdün, Ganj ve Parana Irmakları, komşu ülkelerin çekişmesine neden olmuştu.

Ama, bu hep te böyle olmadı.




Oregon Devlet Üniversitesi’nden Profesör Aaron Wolf’a göre su için savaşılabilmesinin "…yalın açıklaması, suyun savaşmaya değecek kadar değerli oluşudur. Birleşmiş Milletler sık sık suyla ilgili çatışmaları çözmek zorunda kalıyor.” O’na göre, akbabaların öldürülen Umma savaşçılarının kellelerini almış uçarken kazınmış olduğu bir kaya anıtıyla bugüne kadar belgelenerek gelen Lagash ve Umma arasındaki savaştan bu yana aslında su için pek önemli bir savaş olmamış; buna karşılık, 805-1984 yılları arasında suya ilişkin en az 3600 uluslar arası anlaşma imzalanmış. Gerçekten de, Aaron Wolf’un (1998) çalışmasına göre de suyla ilgili işbirlikleri, çatışmalardan çok daha fazla. Aynı ırmağın kenarında yer alan ülkeler arasında 1918-1994 yılları arasında yaşanan 412 bunalımdan yalnızca yedisinin suyla ilişkili olduğu belirtiliyor.



Reuters’ten Alister Doyle, siyasetçiler hep artan nüfus ve iklim değişikliği nedeni ile ortaya çıkan su yetmezliğinin, bu yüzyılda milyarlarca kişinin temiz içme suyuna erişemediği dünyamızda çatışmalara neden olacağı uyarısını yaptıklarını anımsatıyor. BM Genel Sekreteri Kofi Annan da daha 2001’de “tatlı ve temiz su için şiddetli bir yarışın oluşu gelecekte çatışmaların ve savaşların kaynağı olabilir” demişti

Sık hatırlatılan bir başka şey de İngilizce’deki "rival" (karşıt) sözcüğünün Latince’deki “aynı ırmağı paylaşanlar” anlamı taşıyan "rivalis" sözcüğünden gelişi.

Ama, başka uzmanlar uluslar arası "su savaşları"nın olası olmadığı düşüncesinde. Uluslararası Su Yönetimi Enstitüsü (IWMI) Başkanı Frank Rijsberman "İşbirliğinin yararları o kadar büyük ki su için savaşılacağını hiç sanmıyorum" diyor.

BM Kalkınma Programı (UNEP) yöneticisi Achim Steiner ise suyun ileride çatışma nedenlerinden biri olabileceğini söyleyenlerden. O’na göre, aynı ırmağı paylaşan ülkelerin sınırları bunun için aday: "Üçüncü Dünya Savaşı’nın sudan ötürü çıkacağına inananlardan değilim. Ama, su kıtlığı büyüdükçe çatışma olasılığının artacağı da açık".



Gerçekten de su kıtlığı hızla büyüyor. Rijsberman geçen yıl, BM’in hazırlanmasını desteklediği bir raporunda dünyada her üç kişiden birinin suyun kıt olduğu bölgelerde yaşadığını ve 2050 yılında suya talebin ikiye katlanacağını ve tarımın bütün insanların kullandığı suyun yüzde 74’ünü alacağını yazıyordu. Biyoyakıt üretmek için ek bitkiler yetiştirilmesi ve daha çok erozyon, kuraklık ve taşkına neden olacak olan küresel ısınma da, su sağlama olanakları üzerinde yeni baskılar yaratacak. Rapora göre, yine de iyi bir planlama ile yeterli suya erişmek olanaklı.

"Eğer iki ülke arasında bir savaş çıkarsa, su bunun 15. nedeni olabilir" diyen Su Yönetimi İçin Üçüncü Dünya Merkezi Başkanı Asit Biswas, "Ama, medyada yer almak istersem bunun en kolay yolu bir su savaşının Orta Doğu’da kopacağını söylemem olur. Oysa, sudan ötürü çıkan son savaş binlerce yıl önce idi." Biswas’a göre sorunlardan biri suyun, çoğu zaman petrol gibi, yeniden kullanılamayan bir ürün/mal olarak görülmesi. Oysa örneğin Kolorado Irmağı’nın suyu elektrik elde etmek, sulama ve kullanım suyu elde etmek amacıyla yedi kez kullanılıyor.

İsrail ile su anlaşmalarını yürüten Filistin’li Shadad Attilik "Orta Doğu’da su sorununu doğru koyamazsak bir savaş çıkabilir. Su kıt ve konu su olunca, bu yaşamsal" diyor. Bunu Filistinli birisinin söylemesi anlaşılabilir. Çünkü, Gazze kuşağındaki yaşamsal akiferler kirletilmiş ve sağlık sorunları yaratıyor: "Dişleri sararmış bir Filistinli gördüğünüzde bilin ki o Gazze’den gelmiştir" deniyor.

Pensilvanya Üniversitesi’nden siyasal bilimci Frederick Frey ise suyun “siyasal anlamda dört temel önemi” olduğunu düşünüyor. “Su aşırı önemli, kıt, eşit dağılmıyor ve paylaşılmak durumunda. Bu özellikler, suyla ilgili çatışmaları, başka kaynaklarla ilgili çatışmalardan daha olası kılıyor. Bu çatışmaları, nüfus artışı ve suyu israf eden ekonomik kalkınma modeli kışkırtıyor. ”



Ülkeler arasında suyla ilgili çatışmalar özellikle ırmaklar, göller, vahalar ya da kuyular için çıkıyor. Örneğin, Kenya’da geçen yıl düzinelerce insan kıt su ve otlaklardan yararlanmak için göçebelerle savaşta öldü. Tamil Kaplanları hükümete karşı ayrılıkçı savaşlarında bent ve kanal kapaklarını kapatmakla suçlandılar. 2006 yılında Tamil Kaplanları kuzeydoğu Trincomalea bölgesindeki hükümet denetiminde bulunan 60.000 nüfuslu Kantalai kentine su sağlayan Maavilaru Barajı’nın kapaklarını kapattığında ateşkes bozulmuş ve bombardımanın da eşliğindeki iç savaş kızışmıştı. Su yollarına müdahale ile başlayan bu çatışmalarda 500’den çok kişi öldü.



Steiner’e göre su kıtlığından en çok etkilenen ülkeler zaten çatışma içinde olan Çad, Sudan ve Somali, biraz Etyopya, Pakistan’ın bir bölümü, güney Hindistan ve Çin.

Toronto Globe and Mail’den Thomas Homer-Dixon 1995’te DB Sürdürülebilir Kalkınma Başkan Yardımcısı İsmail Serageldin’in açıkladığı bir rapora değiniyor. Rapora göre Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Hindistan ve Çin’i de kapsayan birçok ülkede "su krizi" yükseliyor. Yakın gelecekte su, pek çok yerde tarım için toprak yetersizliğinden daha büyük bir kısıtlayıcı olacak. Su kıtlığı ve kirliliği birçok yoksul ülkenin ekonomik gelişmesini kısıtlıyor. Her 21 yılda ikiye katlanan küresel su talebi karşılanamadığı için doğan toplumsal gerilimler gittikçe kötülemekte. Serageldin’e göre gelecek yüzyılın savaşları petrolden ötürü değil sudan ötürü çıkabilir.

Oysa, Wolf’un incelemelerine göre, dünyada 1999 öncesi 50 yıl boyunca “su savaşı” olmamış; ama, çeşitli ülkelerin arasında suyla ilişkili 37 askeri eylem yaşanmış. İlginç olan bunun 30’unun İsrail ile komşuları arasında geçmiş olması. Askeri saldırılar arasında İsrail’in 1960’te Suriye’nin Ürdün nehri yukarı kesiminde başlattığı “Tüm Araplar İçin Su” projesinin bir parçası olan çevirme yapılarını yıkışı anılabilir. Ortadoğu Barış Süreci’nde İsrail’li görüşmecilerden olan Hidroloji Profesörü Uri Shamir yine de şöyle söylüyor: “Barış için bir siyasal niyet varsa, su sorunu bunu engelleyemez. Ama, savaşmak için neden arıyorsanız, su size iyi bir fırsat verir. ” Nitekim, ne 1923’te manda topraklarının sınırları çizilirken ve ne de 1948’de ateşkes hatları belirlenirken su kaynakları göz önüne alınmamıştı. Gershon Baskin’in değerlendirmesine göre, İsrail 1993 yılı içinde Batı Yakası akiferlerindeki kadar su satın almış ve yine de suyun mal oluşu İsrail’in ulusal gelirinin %0,67’sini geçmemişti. Su tek başına savaş nedeni olamazdı. Ama, izleyen çatışmalarda Filistin’in su kaynaklarına el koymak ya da komşu arap ülkelerinin su yapılarına zarar vermek İsrail’in bir bölgesel hegemonya taktiği olarak kullanıldı.



Yoksa, işbirliklerinin işaretleri de çok. İndüs Nehri Komisyonu da, Hindistan ve Pakistan savaştayken bile çalışmalarını sürdürmüştü. İsrail ile Ürdün, teknik olarak savaştayken bile 1950’den beri Ürdün Nehri’nin yönetimi için gizli görüşmeler yapıyor. Oxford Üniversitesi’nden Julie Trottier’in (2004) “Su Savaşları”nı bir hegemonik kavram, egemen sınıfların hegemonyalarını pekiştirmede yararlandıkları ve ısrarla yaymaya çalıştıkları bir kavram olarak nitelediği çalışması da, özellikle İsrail siyasal yaşamında Arap-İsrail çatışmalarında suya nasıl ayrı bir yer verildiği ve bazen gerçek dışı propagandalarla bunun nasıl canlı tutulmaya çalışıldığı ortaya konuyor.

Buna karşılık, yenilen, baskı altında tutulan taraf olan Arap topraklarında su kıtlığını sürekli olarak arttırmak ve Arapları bu topraklardan sürmenin bir aracı olarak kullanmak, Araplar arasında da “su savaşları” kavramının yer etmesini sağlayabiliyor.



Geleceğin “su savaşları”na gebe olduğunu düşünenlerin, bu konuda kalıcı bir zaferin nasıl sağlanabileceği üzerine düşünmesi de gerekli. Stockholm Uluslararası Su Enstitüsü’nden Anders Jaegerskog "eğer bir nehrin tümünü denetleyebilecek şekilde bölgeye egemen olursanız, orada yaşayanlara da su sağlamak zorundasınız. Bir su savaşının nasıl kazanılabileceğini düşünmek çok zor." diyor. Bunun gibi, uluslar arası ilişkiler uzmanları, özellikle de Toronto Üniversitesi Barış ve Çatışma Programı araştırmacıları geçmiş savaşlarda yaşanan yenilenemeyen doğal kaynakların talanının, yenilenebilir kaynaklar için geçerli olmadığını düşünüyor. Tarihte ve günümüzde dolaysız biçimde yenilenebilir kaynaklar için çıkmış bir savaş örneği yok. Komşu bir ülke suyu ve tarım topraklarını alıp götüremiyor. Öte yandan ekonomileri yenilenebilir kaynaklara çok bağımlı ülkeler genellikle oldukça yoksul ve saldırıda kullanabilecekleri ordu ve silahlara sahip olmaları da çok zor. Bu nedenlerle su gibi yenilenebilir kaynaklar için savaş çıkması olasılığı daha düşük.

Nehirlerin paylaşımı buna istisna oluşturuyor. Dünya nüfusunun yaklaşık olarak %40’ı birden çok ülkenin paylaştığı 263 nehir havzasında yaşıyor. Bu havzaların üçte ikisinde ortak su yönetimine ilişkin bir anlaşma yok. Konu ilk bakışta göründüğünden daha karmaşık ta olsa, bu havzalarda “su savaşı” riski hızla artıyor. Akış yönündeki ülkeler ulusal varlığını belirleyecek kadar bu suya bağımlı ise; kaynak tarafındaki ülke suyun akışını kısıtlamak durumunda ise; iki ülke arasında tarihten gelen bir çatışma kültürü varsa; ve en önemlisi, akış tarafındaki ülke askeri açıdan daha güçlü ise risk yüksek. Dünyada bütün bu koşulların geçerli olduğu havza ise çok az. En tipik örnek Nil. Mısır nehrin suyuna çok bağımlı, tarihsel olarak havza yukarısındaki komşuları olan Sudan ve Etyopya ile çatışadurmuş ve ötekilerden çok daha güçlü. Açıkçası Mısır Nil’den yararlanabilmek için birçok kere savaşa yaklaşmış ta.



Ancak, Ganj Nehri’ndeki durum daha geçerli. Hindistan şimdilerde burada büyük Farakka Barajını kuruyor ve bu, akış aşağısındaki Bangladeş’in tarım alanları, balıkçılık alanları ve köylerinde yıkıcı etkiler doğuracak. Yine de burada bile savaş olasılığı zayıf. Aynı durum, Mekong, İndüs, Pirana ve Fırat için de geçerli.



Gerilim yaratmaya yatkın girişimler daha çok baraj yapımlarıyla ortaya çıkıyor. Yapılan bir değerlendirmeye göre 5 kıtada 51 ülkenin ilintili olduğu böylesi havzalar var. Postel ve Wolf(2001)’in hazırladığı harita bu havzaları gösteriyor. Siyahımsı renkli olan havzalar risk altındaki havzalar. Koyu kırmızı renkle gösterilenler çatışma ya da anlaşmalara konu olan havzalar. Sarı renkli alanlar uluslar arası havzalar.

Chietigj Bajpaee’nin hazırladığı bir rapora göre, yeni yüzyılda bu gerilimlerde Asya öne çıkacak gibi. Asya’da, 57 ülkeler arası su havzası var. Orta Asya, Güney Asya ve Mekong Havzası en gergin bölgeler. Orta Asya’da Hazar Denizine kıyısı olan ülkeler arasındaki sınır sorunları ve Siri Derya ve Amu Derya nehirlerinin sularının kullanımında kaynak bölgesi ülkeleri olan Kırgızistan ve Tacikistan ile akış aşağı ülkeler olan Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan arasındaki gerilimler başı çekiyor. Güney Asya’da, Wular Barajı ile ilgili Hindistan-Pakistan gerilimi, Farraka Barajı ile ilgili Hindistan-Bangladeş gerilimi ve Mahakali Irmağı Anlaşması ile ilgili olarak ta Hindistan-Nepal gerilimleri önemli. Güneydoğu Asya’da Mekong Irmağı’nı denetleyecek olan barajlar yapmaya kalkışan 6 ilgili ülke, Kamboçya-Çin-Laos-Mynamar-Tayland-Vietnam arasında gerilimler çıkıyor.
 
Üst