• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

Beytüşşebap Kaymakamı Beytüşşebap'ı anlatıyor

Fatih Özcan

Site Kurucusu
Katılım
7 Aralık 2008
Şehir
Yurt Dışı
Firma
ABL Group
Beytüşşebap Kaymakamı Beytüşşebap'ı anlatıyor

Beytüşşebap'a atandım...

Önce Diyarbakır'a geldim.

Şırnak'a gidebilmem için Cizre'ye, oradan başka bir araçla Şırnak'a gitmem gerektiğini öğrendim. Karayoluyla gitmekten vazgeçtim. Diyarbakır kolordu'da üç-dört gün helikopter bekledim. Sonunda Sikorsky'yle hareket ettim.
*
1.5 saat uçup, tümen'in pistine indim. Valilik binasına gittim. Vali beni kabul etti. Asla normal kaymakam gibi davranmamam gerektiğini, köy ziyaretleri yapmamamı, çünkü, devletin kırsalı tamamen terk ettiğini, il ve ilçe merkezinde tutunulmaya çalışıldığını söyledi. Kısacası, dost bilinen aşiretlerin dışındaki köyler, yollar PKK'nın hâkimiyetine bırakılmıştı.
*
Beytüşşebap'a giden helikoptere bindim. 50 dakikalık uçuştan sonra, yüksek dağlarla çevrili askeri birliğe indim. Komutan beni karşıladı, çay kahve ikramından sonra, bugünlerde ilçeye baskın yapılacağını, duyum aldıklarını söyledi. Merak ediyorsam, dürbünle görebileceğimi anlattı. Gerçekten de, baktım, karşımızdaki dağlarda hareketli insan grupları görülüyordu. Komutan da, Vali gibi, ilçe'den kesinlikle ayrılmamamı, köylere gitmememi salık verdi.
*
Şırnak'tan gelirken, Besta denilen bölgeyi geçip, 30 kilometre sonra hayli bozuk asfalttan Uludere'ye varılır, asfalt biter, ham toprak yol başlar. Beytüşşebap'a kadar 60 kilometrenin bir tarafı sarp ve dik yamaçlı, öbür tarafı derin uçurumdur. Sürekli mayın döşeniyor. Aslında, bu yolu en az birkaç noktada her gün kesip, kimlik kontrolü yapıyorlar. Bu durum bilindiği için, hiçbir kamu görevlisi karayolunu kullanmıyor. Erzak kamyonları talan ediliyor.
*
Terör örgütü, korku salmış, halkın nazarında itibar kazanmış... Tanıştığım insanlar, aman kaymakam bey sakın şurdan aşağı inme, şurayı geçeyim deme gibi uyarılarda bulunuyor. Bunların bir kısmı samimi, bir kısmı kamu görevlilerinde korku, yılgınlık yaratmak için söyleniyor.
*
Buralarda ticaret yapmak isteyen, örgütten icazet almak zorunda... Vergi adı altında para toplanıyor. Eylemler, vatandaşa bire beş katılarak anlatıyor. Örgütün, istemediği adamı derhal görevden aldıracağına, istediği adamı vali, hatta bakan bile yapabileceğine, psikolojik olarak inandırılıyor.
*
İlçede, asaleten atanmış neredeyse bir memur bile yok. Buraya atananların hepsi, ya kurumları tarafından cezalandırılmak maksadıyla gönderilmiş ya da torpilleri olmayan sahipsiz insanlar... Kırgınlık, küskünlük, bezginliklerinden ötürü, yöre halkına verebilecekleri hiçbir şey yok. Bazı kamu görevlileri ise buralara hiç uğramazlar, onlar imtiyazlıdır.
*
Geçici köy korucularının mücadeleye büyük katkısı var. Ancak, devlet istemeden de olsa, feodal sistemi, aşiretleri güçlendirdi. Korucular, kendi meslekleri olan hayvancılığı tamamen bırakmış vaziyette... Unvanlarının önündeki ‘geçici' kelimesinden rahatsız oluyorlar, durumumuz, geleceğimiz belirsiz diyorlar. Korucu yapılanların özenle seçilmesi gerekiyor.
*
PKK, küçük çocukları kaçırarak veya ikna ederek, intikam duygusu aşılayan, araziyi avucunun içi gibi bilen kişilerden oluşuyor. Örgüte katılan, çaresiz bırakılıyor, ne aile, ne arkadaş ilişkisi kalıyor, geri dönüş yolları kapatılıyor. Dağdaki ağır şartlarda yıllarca yaşamaktansa, çılgınca emirlere itaat edip, ölümün kurtuluş olduğunun farkındalar.
*
Bizimkiler ise sivil yaşamlarında iş veya meslek sahibiyken, zorunlu olarak askere alınan 18-20 yaşındaki gençler... Henüz askere alınmadan önce, televizyondaki şehit haberleriyle psikolojileri sarsılan, üstelik, ailelerinin endişelerini hisseden gencecik delikanlılar.
*
PKK, yıllardır aynı noktalarda üsleniyor. Operasyon yapacağımız zaman, birliklerimizde hareketlilik yaşanıyor, korucular toplanıyor. Sağır sultan bile duyuyor! Zirvelerden seyrediyorlar. Bizimkiler hedef bölgeye vardığında, orda kimse kalmıyor. Bizimkiler geri dönüp, daha birliğin kapısından bile girmeden, onlar eski mevzilerine yerleşiyor.
*
Bir seferinde, ele geçirilen örgüt mensubunun üstünden çıkan not defterinde okumuştum. Karakolumuz bir ay boyunca, 24 saat izlenmiş, giren çıkan araçların plakası, nöbetçi-devriye saatleri en ince ayrıntılarına kadar yazılmış, ne yaptığımızı, ne yapacağımızı ezbere biliyorlar.
*
Halbuki, PKK'nın dağ kadrosu 3 bini geçmez, farz edelim 4 bin olsun, 11 bölgeye dağılmış durumdalar, kabaca her şehre 350 terörist düşer... Bunlara karşı, 22-25 yaşında, 5 bin veya 7 bin kişilik özel birlik oluşturulmalıdır. Gerilla harbi'yle eğitilmelidir. Eşlerine her türlü ekonomik güvence, çocuklarına en üst seviyede eğitim sağlanmalıdır. Operasyon yetkisine sahip, tek bir komutana bağlanmalıdır. Emirlerinde, helikopter, uçak olmalıdır. Her mangada doktor bulunmalıdır. Asla sabit durmayıp, gece gündüz hareket halinde olmalıdır. Ne zaman, nerede oldukları asla bilinmemelidir...

Av durumundan çıkıp, avcı konumuna geçmelidir.
*
Şehit cenazelerinde atılan nutukların, kanları yerde kalmayacak türünden anlamsız lafların, herhangi bi etkisi yok artık... Ne şehit sayısında azalma var, ne atılan nutuklarda!
*
Derken...
*
Saat 21 sularında, yoğun silah sesleriyle irkildim. Eşimi ve kızımı arka odalardan birine, mermi isabet etmeyecek şekilde yatırdım. Kapım çalındı... Elinde fener tutan polis, ilçeye saldırıldığını, en alt kattaki kalorifer dairesine inmemiz gerektiğini söyledi. Eşim sığınakta bulunanları teskin etmeye çalışırken, şahsıma verilen Kalaşnikof'la dışarı çıktım.
*
Lojman duvarında siper almış polislerin yanına gittim. Gecenin karanlığında kimin kime ateş ettiği belli değildi. Ben dahil herkes, bilinçsizce, içgüdüyle hareket ediyordu. Her insan korkar. İnsani duygudur. Ancak, yüreğimde hissettiğim korku değildi, derin bir sızıydı... Taa Çin sınırlarından Avrupa'nın içlerine ilerleyen millet, çapulcu karşısında acze mi düşmüştü?
*
Evet, Beytüşşebap Kaymakamı'nın sözleri bunlar...
*
Ancak, şu anki Beytüşşebap Kaymakamı'nın değil... 1993-95 arasında Beytüşşebap Kaymakamı olan Mesut Taner Genç'in, 2008'de piyasaya çıkardığı “Ateş Hattında-Beytüşşebap Kaymakamı'nın PKK ile Mücadele Günlüğü” isimli kitabından!
*
Anlatmış kaymakam...

Daha ne anlatayım.

04.09.2012
Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .
 
Kaçılım

“Ateş Hattında-Beytüşşebap Kaymakamı’nın PKK ile Mücadele Günlüğü” isimli kitabından alıntılar yaptım.
* * *
Mesut Taner Genç.
Beytüşşebap’ta kaymakamlık yapmış, durumun vahametini, yöre halkının psikolojisini, kamu görevlilerinin halini, operasyonlardan neden eli boş dönüldüğünü, mayın-pusu gibi yaşanmış tecrübelerini, hatta, lojmanının nasıl basıldığını, nelerin yanlış yapıldığını, nelerin yapılması gerektiğini, buna mukabil, ne şehit sayısında, ne de şehit cenazelerinde atılan nutuklarda azalma olduğunu... 2008’de piyasaya çıkardığı kitabında bütün çıplaklığıyla anlatmıştı.
* * *
Çok önemsedim.
Çünkü, görevdeyken koltuğunu, terfisini korumak için dut yemiş
bülbül gibi susan, emekli olduktan sonra papağan gibi konuşanlardan değildi. Aktif görevdeyken,
Ankara’da vali yardımcısı’yken yazmıştı. Şu anda da emekli değil. Samsun’da vali yardımcısı.
* * *
Telefon etti.
* * *
Kitabı 4 senedir raflarda.
Ne bir bakan...
Ne bir milletvekili...
Ne bir askeri yetkili...
Ne bir istihbarat yetkilisi...
Hiç kimse!
Devletten bir Allah’ın kulu
arayıp da, gel şu bildiklerini, gördüklerini bize de anlat dememiş.
* * *
TBMM’de komisyon kurup,
terör mağdurlarını, korucuları,
hatta teröristlerin ailelerini davet ederek, dinliyorlar, çok da iyi yapıyorlar... Kaymakam’ı -ki
en yakın tanık- çağıran olmamış.
* * *
Saygı Öztürk çağırmış...
Değerli gazeteci büyüğüm Saygı Öztürk, aramış, canlı yayına çıkın, şu bildiklerinizi televizyon programımda anlatın demiş. O sırada Ankara’da görevli olan kaymakam, Ankara Valisi’nden izin istemiş, üç ay tık yok,
üç ay sonra, içişleri bakanlığı izin vermiyor cevabı gelmiş. Samsun’da görevliyken, Saygı Öztürk gene aramış, gene ekrana davet etmiş. Kaymakam, bu sefer Samsun Valisi’nden izin istemiş, gene aynı cevabı almış.
* * *
Görme’yelim.
Duyma’yalım.
Konuşma!
* * *
Ne futbolcu bıraktılar kardeşim, ne artist, ne figüran, Nihat Doğan’a, Kiboş’a, Balık Ayhan’a danıştılar.
Polat Alemdar’a...
Recep İvedik’e bile sordular.
Kaymakam’ın fikrini soran yok.
* * *
E sordum kendisine...
Açılım’ken iyiydi de, Beytüşşebap Kaymakamı’na gelince niye kaçılım?
* * *
“Dilim varmıyor ama, gaflet değil bu... Millet kandırılıyor. Terörle mücadele edilmiyor. Terörle mücadele edenlerden intikam alınıyor. Millet bilsin diye kitap çıkardım, bildiklerimin yüzde 10’unu yazdım. Gerisini yazsaydım, şu anda hapistekiler gibi tutuklanmış olurdum!”

05.09.2012
Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .
 
Halbuki, PKK'nın dağ kadrosu 3 bini geçmez, farz edelim 4 bin olsun, 11 bölgeye dağılmış durumdalar, kabaca her şehre 350 terörist düşer... Bunlara karşı, 22-25 yaşında, 5 bin veya 7 bin kişilik özel birlik oluşturulmalıdır. Gerilla harbi'yle eğitilmelidir. Eşlerine her türlü ekonomik güvence, çocuklarına en üst seviyede eğitim sağlanmalıdır. Operasyon yetkisine sahip, tek bir komutana bağlanmalıdır. Emirlerinde, helikopter, uçak olmalıdır. Her mangada doktor bulunmalıdır. Asla sabit durmayıp, gece gündüz hareket halinde olmalıdır. Ne zaman, nerede oldukları asla bilinmemelidir...

çok dogru kesinlikle

ancak az çok kaymakamın yazdıklarındanda belli bence tüm bunlar zirvedekilerde olsun o bu şu herkes böyle oldugunu biliyor ama kimse müdahale etmiyor.. gelip saldırıp gidiyorlar onlar bizi bu şekilde 24 sa izlersek bizdekilerde bence az çok onalrın ne yaptıgının bilir ama hiçbirşey yapamıyorlar.

benim bi arkadaşım hakkari de yaptı askerliğini gayette anlattı yani pkk geçiyor gözleirmizin önünden ancak bizim vur emrimiz yok vuramıyorsun öldüremiyorsun onlar gece bize baskın yapacak biliyoruz ama biz onlara şimdiden müdahale edemiyorduk diye anlatıyordu.

böyle olursa
çok üzülüyorum her şehit haberinde içim kan ağlıyor ve her gecen gün şehitmiş devrilen araçlarmış ki onlardada var pkk nın eli ...
ALLAH yardımcımız olsun umarım en kısa sürede atlatırız bunu


Dilim varmıyor ama, gaflet değil bu... Millet kandırılıyor. Terörle mücadele edilmiyor. aslında biz de bunun farkındayız...
 
Acımız büyük deyip geçiştirmeye alışmış bizim politikacılarımız, kaymakamın yazdıkları sadece bir örnek,yapılması gereken çok şey var ama nedense icraat yok.
 
Üst