• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

Ekümenopolis

Ali_Cengiz

Yönetim Grubu
Çevre Teknolojileri Grubu
Katılım
25 Ekim 2009
Firma
Artı İnşaat
Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir.
Ekümenopolis, 1967 yılında yunanlı şehir plancısı Constantinos Doxiadis tarafından ortaya atılan, günümüzün kentleşme ve nüfus artışı hızları göz ününe alındığında, gelecekte dünyadaki bütün kentleşmiş alanların ve megapollerin kuşaklar halinde birbirleriyle birleşeceği ve tek bir şehir oluşturacağı fikrini temsil eden bir terimdir.1980’lerde dünya ekonomisinde yaşanan neoliberal değişim ve buna paralel olarak hız kazanan küreselleşme süreci, bütün dünya kentlerinde köklü bir değişimi beraberinde getirdi. Finans merkezli bu yeni ekonomik yapılanmanın kentsel alanları bir sermaye üretim aracı olarak görmesi sonucu gelişmekte olan ülkelerin kentleri bu süreçten derinlemesine etkilenmekte.

Köklü bir planlama geleneğinin zaten olmadığı İstanbul’da, neoliberalizmin insan yerine kentsel rantı ön plana çıkartan yaklaşımı maalesef yöneticilerimiz tarafından şuursuzca uygulandı, herkes bu yağmada kendine bir pay kapma peşine düştü ve sonuçta ortaya insan yaşamını tehdit eden sorunlar yumağıyla debelenen 15 milyonluk bir megakondu çıktı.

Özellikle son 10 yılda, Dünya Bankası’nın raporlarında öngördüğü gibi İstanbul’un kimliği sanayi kentinden finans ve hizmet kentine dönüşüyor ve İstanbul diğer dünya kentleri ile bir yarışa soyunuyor. Bu yarış yabancı sermayeyi çekme yarışı. “Yatırım için en karlı kent burası” diye pazarlanıyor İstanbul. Bu “çekicilik” bir yandan sermayenin önünü açmayı, kentsel mekanların inşaasında kamusal yararı gözeten hukuksal denetimleri ortadan kaldırmayı hedeflerken, aynı zamanda buna paralel olarak kentin kullanıcılarında da bir değişimi öngörmekte.

Kentin inşaasında ve bir sanayi merkezi olmasında alın teri olan emekçi kesimin, tüketici odaklı yeni finans ve hizmet kentinde yerleri yok. Peki nedir bu insanlar için öngörülen?İşte “kentsel dönüşüm” denen olgu da tam burada devreye giriyor. Yeni kanunlarla eskiden tasavvur bile edilemeyecek yetkilerle donatılan TOKİ ve belediyeler, özel yatırımcılarla işbirliği içinde kentsel toprağı bu yeni “vizyona” doğru dönüştürmeye çabalıyorlar. Arkalarında ellerini kavuşturan uluslararası sermaye, ellerinde paftalar, kafalarında metrekareler, kat emsalleri, mahalleleri yıkıyorlar, gökdelenler dikiyorlar, otoyollar yapıyorlar, alışveriş merkezleri açıyorlar.

Peki kime hizmet ediyor bu yeni mekanlar?İstanbul’da gelir dağılımındaki uçurum gitgide mekana da yansıyor, mekansal ayrışmadan besleniyor. Bir tarafta varsıllar kendilerini güvenlikli sitelere, rezidanslara, plazalara kapatırken, diğer yandan kentin çeperlerinde insan deposu olarak tasarlanmış TOKİ konutlarında yeni yoksulluk döngüleri insanları çaresizliğe umutsuzluğa sürüklüyor.

Peki gelecek kuşaklara bırakılan bu toplumsal mirasın sorumlusu kim? Her yapılan otoyolun giderek kendi trafiğini yarattığı bilimsel gerçeğini görmezden gelerek yapılan tünellere, kavşaklara, viyadüklere milyarlarca lira çarçur edilirken, İstanbul 2010’da hala tek hatlı, topu topu 8 duraklı bir metro “ağı” ile yetinmek zorunda kalıyor. Toplu ulaşıma ve raylı ve alternatif ulaşım sistemlerine yeteri kadar kaynak ayrılmadığından, insanlar saatlerce trafikte eziyet çekiyor, milyarlarca liralık “zaman” egzoz dumanında uçup gidiyor.

Peki yöneticilerimiz çözüm için ne yapıyorlar? Evet bildiniz: daha çok yol! 15 milyonluk bu kentte her şey o kadar hızlı değişiyor ki, plan yapmak için kentin bir fotoğrafını çekmek dahi mümkün olmuyor. Planlar daha yapılırken eskiyor. Tam bir kronik plansızlık hali. Bütün bunlar olurken nüfus artmaya devam ediyor, ve kent gelişigüzel bir şekilde yayılıp batıda Tekirdağ’a doğuda Kocaeli’ne dayanıyor. Peki İstanbul’un gerçekten bir planı var mı?1980’de ilk metropolitan ölçekli İstanbul planı yapıldı. Plan raporunda kentin coğrafyasının en fazla 5 milyon nüfusu kaldırabileceği yazıyor. O zaman nüfus 3.5 milyon. Bugün İstanbul’un nüfusu 15 milyon. 15 sene sonra 23 milyon olacak. Yani coğrafyasının kaldırabileceğinin neredeyse 5 katı. İstanbul bugün Bolu’dan su çekiyor, öteki taraftan bütün Trakya’nın suyunu çekiyor. Kuzey ormanları gözle görünür bir şekilde tahrip olurken, 3. köprü projesi İstanbul’un kalan orman ve su havzalarını tehdit ediyor. İki yakayı birleştiren köprüler, yarattıkları rant alanları ile kentlileri birbirinden koparıyor.

Peki ya İstanbullular olarak biz bu yağmaya karşı ne yapıyoruz? Kentler toplumun aynası ise, İstanbul’a bakarak kendi toplumumuz için ne diyebiliriz? Gelecek nesillere nasıl bir İstanbul bırakacağız? Ekolojik eşikler aşılmış. Ekonomik eşikler aşılmış. Nüfus eşikleri aşılmış. Sosyal ahenk bozulmuş. İşte neoliberal kentleşmenin fotoğrafı:

Ekümenopolis.Ekümenopolis İstanbul’a bütüncül bir yaklaşımı amaçlıyor, değişim kadar, değişimin altındaki dinamikleri de sorguluyor. Bizi yıkılmış gecekondu mahallelerinden gökdelenlerin tepelerine, Marmaray’ın derinliklerinden 3. köprünün güzergahına, gayrimenkul yatırımcılarından kentsel muhalefete, bu uçsuz bucaksız kentte uzun bir yolculuğa çıkartıyor. Uzmanlar, akademisyenler, yazarlar, mahalleliler, yatırımcılar, kentliler ile konuşacak, kente makro ölçekte bir bakışı grafiklerle izleyeceksiniz. Belki de yaşadığınız İstanbul’u yeniden keşfedeceksiniz ve umarız ki değişime seyirci kalmayacak, onu sorgulayacaksınız. Sonuçta demokrasi bunu gerektirir.


kaynak:
Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .
 
Okurken ilk başta sadece yazıyı beğenecektim fakat "İstanbul 2010’da hala tek hatlı, topu topu 8 duraklı bir metro “ağı” ile yetinmek zorunda kalıyor." kısmında dedim ki 2010 da aa çok iyi gelişmeler de olmuş 3 senede. Fakat aklıma düştü ben de İstanbulluyum ve o yetinildiği bahsedilen hangi metro ağı? Neyse ona çok takılmadığımı varsayalım ben yakın zamanlarda kullandığım ve 2010'dan sonra olan Kartal-Kadıköy hatlı metroyu ve Marmaray'ı kullanmanın huzurunu yaşadım. Özellikle Marmaray beni çok etkiledi. Karayoluyla Üsküdar'dan Eminönü taraflarına gitsem bi dert, vapurla gitsem saatiydi varmasıydı o da ayrı bir dert olurken Marmaray sayesinde her bindiğimde oh be karşıya mı geçtim şimdi 5 dakikada diye sevinç yaşıyorum. Tabi Marmaray'ın bana göre saçma olan işleten kısmı filan yok mu bunu eleştirmiyor muyum eleştiriyorum tabi. Bu cevabı yazma nedenim yukarıda yazdıklarınıza cevap değil zaten katılıyorum ve maalesef az bile kalmış yazı, yetinelim bununla madem ama Anadolu Yakasında yaşayıp raylı sistem nimetinden maalesef yeni faydalanabilen biri için de okuyup geçemedim evet öyle diyip mesela bunu yazarken aklıma metrobüs de geldi. Ona satın alınan araçlar vs o kısımlara da muhalefettim kesinlikle ama ne şahane bir şey diye olduğundan beri faydalanıyorum. Neyse konuyu gereksiz uzattım; metro ağları veya raylı sistemlerle ilgili duruma bakmak isterseniz :
Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .


2004 öncesi 45 km raylı sistem varken; şu an 141 km + inşaat halinde olan yerler burada mevcut yanlışlık varsa düzeltebilirseniz sevinirim.
 
son 4 yılda güzel gelişmeler oldu.141 km + inşaat halinde olan yerler dahil bile olsa neticede şehir nüfusu kaldırmıyor. istediğiniz kadar her şeyi yapın diyorlar kaosa doğru gidiyor şehir. esas sıkıntı orada. göçün durdurulması gerekiyor. 141km olan hattından büyük çoğunluğu marmaraydan kaynaklanma. hala daha avrupa yakasındaki durak sayısı ve ulaşım olanağı bana göre yetersiz. söylediklerinize de katılmıyor değilim.
 
Dünya koca bir kent olup da İstanbul-Ankara-İzmir aralarında birleşip bir sosyete mahallesi, geri kalan Anadolu Şehirleri de bir "Aşağı Mahalle" sıfatına sahip olmasalar bari :D
 
Ben Bursa nın da aşağı kalacağını zannetmem ; trafik çilesi , kalabalık mekanlar , egsoz kokuları , kömür kokuları , yeşilsiz kalan alanları , çarpık kentleşme , kentin merkezindeki Toki leriyle...
 
Aynı sıkıntı Kocaeli ve Tekirdağ içinde geçerli. Kentler plansız olarak büyümeye devam ediyor. Sürekli olarak kırsaldan şehirlere göç alıyoruz. Çiftçiyi fabrikada işçi yapma hevesi nasıl bir zihniyettir anlayabilmiş değilim. İlerleyen zaman içerisinde bu şehirlerde yaşayan insanların gıda ihtiyaçlarını kim nasıl karşılayacak merak içerisindeyim. çözümleri nedir merak etmekteyim. nereden nasıl getirebileceğiz gıda maddelerini

@Fatih Özcan

Yalnız şu resimde dikkatinizi çekerim 141 km olan raylı sistem diye bahsettikleri alanda aynı zamanda metrobüs dahil edilmiş. Raylı sistemin uzunluğu inşaat haliyle beraber 141 km değil yani. aynı zamanda marmarayda dahil bu uzunluğun içerisine.
 
@Fatih Özcan
Teşekkürler Fatih Bey ben de bunu yapmak istemiştim :)

@yara_bandi


Tekirdağ'da 5 yıldır yaşayan biri olarak diyorum içler acısı burada imdat sireni çalıyor sanki şehirde ama kimse duymuyor herkes işine geleni işine geldiği şekilde duyuyor maalesef. Umarım çevre ve gelişme açısından sadece eğitimini almış değil "cahil" olmayan arkadaşlar yönetir ilgilenir çözer sorunları. Haftanın son günü mutlu olacağım varken üzüldüm epey bunları düşününce.
 
Konuyla ilgili kendimi tutamadığım için çok gerilerden bu konuyu göndeme getirdim. Evet istanbul içler acısı bir durumda sanayileşmenin olduğu her kentte olduğu gibi. Her yörenin kendine has gelenek ve görenekleri var ve bu özellikle İstanbul gibi yerlerde insanlar arası çatışmaya neden oluyor. Bunu da geçtim sabah 5 te adam asgari ücretle çalıştığı işine giderken önünden geçtiği rezidansların hayali ve bunu takip eden zamanlarda orda yaşayan insanlara nefretini büyütüyor. Yukarılarda ulaşım problemleri konuşulmuş ama bence İstanbulun ulaşımdan ziyade sosyolojik problemleri var ve bu problemlere çözüm bulunmadıkça biz her sabah cinayet haberleriyle uyanacağız.
İstanbul'da yaşayan pek çok insanın gelmesinler abi demesiyle keşke çözüme kavuşabilseydi bu sorun.
 
2010 yılında yazılmış. Siteye konmasının üzerinden 5 yıl geçmiş ve sorunlar daha şimdiden nerelere gelmiş. 2025'te İstanbul nüfusu için 23 milyon öngörülürken daha yıllar öncesinden nüfus o rakamlara dayanmış, üstüne özellikle Suriyeli Mülteci, Afgan, Türkmen gibi göçmen problemleri eklenmiş, 3. hava limanı, 3. köprü bitmiş İstannbul'da problemler çözülmemiş, aksine büyümüş. Hatta üstüne yeni rant olarak, katı atık düzenli depolama sahalarına enerji tesisi kurulması adında yağma eklenmiş, sıfır atık yönetmeliği ile de çok güzel süslenmiş. 5 yılda yurtdışından saman,hayvan,buğday ve daha bir çoklarını ithal eder olmuşuz. Yetmemiş üstüne birde kontrolsüz bir atık ithalatına başlamışız. Çok güzel ilerleme kaydetmişiz. Bu tarz siteleri sevmemin nedenlerinden biri geçmişe dair çapa atıp, zaman değişimini yazılı olarak azda olsa gözlemleyebilmek.
 
Üst