• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

Güzel ölmediler, yanarak öldüler

Zehra Doğan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mart 2010
12 Mart 2012 Yirmi yıllık meslek hayatımın son on beş yılını işçi sağlığı ve iş güvenliği disiplini içerisinde geçiriyorum.
Mesleki çalışmalarım iş kazaları ve meslek hastalıkları üzerinden yürüyor. Hem akademik dünyadan hem de işçi sağlığı pratiğimden öğrendiğim bir şey var.
“Aslında her iş kazası bir iş cinayetidir.”
İnanın bu cümleyi bir ajitasyon olsun diye kurmuyorum. Yaşadığım, tanık olduğum, incelediğim, bilirkişilik yaptığım iş kazalarının bana hayatın içinden öğrettiği yegane gerçek bu.
Bu kazalar kader değil.
Önlenebilir ve yaşanmayabilir.

Yazgı hiç değil.
İçimiz yandı yine.
11 Mart Pazar günü saat 21.00 civarında, Esenyurt'ta bir AVM inşaatının şantiyesinde işçilerin yatakhane olarak kullandıkları 3 çadırda yangın çıktı ve 11 işçi yanarak hayatını kaybetti.
Bir zamanların Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’ in Zonguldak’ta madende çıkan ve yine yanarak ölen işçilerimiz için söylediği “güzel öldüler” açıklamasındaki yalan gibi değil üstelik, çok acı ama yanarak öldüler.
Şimdilerde o Ömer Dinçer sahi neydi adı? Galiba adı 4+4+4 olan bir düzenlemeyle çocuklarımızın eğitim geleceğini yakmakla meşgulken. İşçilerimiz hala ölüyor. Hem de güzel değil, yine yanarak ölüyorlar.
Size bir şey söyleyeyim mi?
11 işçimizin ölüm haberini izleyince aklımdan bir tek şey geçti. “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı istifa etsin .” Çünkü, ben olsam siyasi ahlakım gereği istifa ederdim.
Şu aralar Urfa milletvekili mi, Bursa milletvekili mi bilemediğimiz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in istifa etmeyeceğini çok iyi bildiğim halde aklımdan böyle bir duygu geçti işte.
Ne yapacaksın? İnsan aklına sahip olamıyor her zaman, olacak şeyde geçiyor. Olmayacak şeyde.
Ülkemizde işçiler iş kazaları sonucu onar onar hayatını kaybediyor, işçilerin sağlığının korunmasında en büyük yükümlülüğün üzerinde olduğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ise sadece seyrediyor.
Evet, işçilerin sağlığının korunması ve geliştirilmesi görevinin işverenlerde ancak düzenleme, denetim, ceza uygulama yükümlülüğü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda.
Güvencesiz, tedbirsiz çalışmanın, taşeron sisteminin, örgütlenme düşmanlığının temelini oluşturan hukuksal zemini hazırlayan AKP iktidarı bu kazadan sorumlu değil mi sizce? Ben olduğunu düşünüyorum ve tüm sorumluların istifa etmesi gerektiği de ne yaparsınız ki aklımdan geçiyor.
Şimdi biz sadece son olarak çadırda yanarak yaşamını yitiren emekçileri biliyoruz ya.
Durum hiç böyle değil.
Her yıl ortalama 1000 civarında hatta çoğu yıllar 1000'in üzerinde çalışanımızı iş kazalarında kaybediyoruz.
Bakın yakın tarih.
Ocak ayında iş kazalarında Diyarbakır’dan İstanbul’a çalışmak için gelen 5 genç işçinin Fatih’te çıkan yangında önce zehirlenerek sonra yanarak hayatlarını kaybettiğini biliyoruz.
Şubat ayında barınma sorunu kaynaklı gerçekleşen işçi ölümleri devam etti.
İstanbul Sultangazi’de bulunan bir metal fabrikasında çıkan yangında Serkan Aydın ve Murat Özkan yaşamını yitirdi. Serkan, Kars’tan çalışmaya gelmişti ve kalacak yeri yoktu. Murat ise kar yağışı nedeniyle ertesi gün işe geç kalmamak için fabrikada kalmıştı.
Henüz unutmadık!
Adana Gökdere Barajı’nda daha 6 işçinin cenazeleri bulunamamışken ve medya her geçen gün artarak devam eden işçi ölümlerini görmezden gelirken 11 çalışanımız daha aramızdan “iş cinayetleri” nedeniyle ayrıldı...
Üzülerek söylemeliyim ki; evet bir insanın bile hayatı istatistik değil ama, SGK istatistiklerine göre, iş kazaları sonucu ölümler 2008 yılında 865 iken 2010 yılında 1434’e ulaşmış. Bu veri iki yılda ‘iş kazası’ sonucu ölen işçi sayısının yüzde 70 oranında arttığını gösteriyor. Henüz 2011 yılı istatistikleri açıklanmadı ancak, yaşanan ölümler gösteriyor ki iş kazaları belki doğru tanımıyla iş cinayetleri artışı sürüyor.
Evet “her iş kazası bir iş cinayetidir”, gerekli önlemler alındığında önlenebilir ancak maalesef ölümler devam etmektedir.
İstanbul Davutpaşa ve Tuzla’da, Bursa Kemalpaşa ve Dursunbey’de, Ankara Ostim’de, İstanbul’da bir servis aracında (8 kadın işçi), Zonguldak’ta, Maraş Elbistan’da ve geçen ay Adana’da bir barajda yaşanan toplu “iş cinayetleri”ne önceki gün İstanbul’da bir inşaatın şantiyesinde çıkan yangın sonucu çadırlarda kalan 11 işçinin ölümü eklenmiştir.
Lanet olsun. İçimiz bir kez daha yandı.
En yoksullar öldü yine.
Sinop’tan, Sivas’tan, Bingöl’den çıkıp gelen günde 40 TL için on saat çalışıp sonra buz gibi çadırlarda uyuyarak ertesi gün tekrar çalışmayı beklerken öldüler.
Diğerleri gibi yani.
Ölümlerinden birkaç saat sonra Faruk Çelik ekranların karşısına geçti ve dedi ki:
“Müfettişleri gönderdim, hatta yetmez genel müdürü gönderdim, inceliyoruz,bakacağız. İşçi Sağlığı İş Güvenliği Yasası’nı çıkarmaya uğraşıyoruz, yasa çıkınca bu dramlar bir daha yaşanmayacak” falan…
Size bir şey söyleyeyim mi?
Külliyen hepimizi yanıltıyor.
Ben mesleki uğraşım gereği bu bahsi geçen yasayı iyi biliyorum.
Şimdi burada madde madde , uzun uzun anlatmayayım ama bilesiniz ki tıpkı “sağlıkta dönüşüm masalı”ndaolduğu gibi işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerini piyasanın insafına bırakan ve kurulacak ve hatta hızla kurulan bazı şirketlere pazar alanı yaratan bir yasa olmak dışında hiçbir ölümü engelleyemeyecek bir özelliktedir bahsettiği yasa.
İhtiyaç olursa bu yasa taslağını bir ara daha kapsamlı anlatırım, yazarım.
Mesele inanın ki sadece yasal bir boşluk falan da değil.
Mesele yasaları çalışanların lehine uygulamayı asla düşünmeyen “tüccar bir hükümet” meselesi aslında.
Ölen canlarımızı tamamen “barınma koşulları” nedeniyle kaybettik.
Çadırlarda yanarak öldüler.
Bu durumla ilgili bir yasal düzenleme var.
4 Aralık 1973 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile çıkan ve hala yürürlükte olan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü'nün ‘işçilere ait yatıp kalkma yerlerinde ve diğer müştemilatında bulunması gereken sağlık şartları ve güvenlik tedbirleri’ ikinci bölümü işçilerin barınma koşullarının nasıl olması gerektiğini açıklıyor.
Buna göre:
Madde 47 - İşçi konutları; bekar işçiler için müşterek koğuşları bulunan binalar halinde, aileleri ile birlikte oturan işçiler için ayrı evler veya apartmanlar şeklinde olacak ve bir konut için gerekli tesisat tertibat ve müştemilatı bulunacak, güneş ve hava alacak ve dış etkilere karşı korunmuş olacak, sağlık ve teknik şartlara uygun bir şekilde inşa edilecek ve bunlar, işyerlerinin gürültüsü, pisliği ve hava kirletici etkilerinden korunmuş olacaktır.
Madde 48 - Bekar işçilere özgü binalardaki koğuşların tabanı, her gün kolaylıkla temizlenecek ve gerektiğinde yıkanacak nitelikte, duvar ve tavanların yüzleri de kolayca sıvanıp boyanacak veya badana edilecek şekilde yapılmış ve açık renk bir boya ile boyanmış veya badana edilmiş olacak ve her yıl badana yapılacaktır. Koğuşların pencerelerinin üst kısımları, her zaman açılıp kapanacak şekilde (vasistaslı) olacak... yataklar, tabanla bağlantısı kesilecek surette karyola ve somyalar üzerine yayılacak, aralarında en az 80 santimetrelik bir açıklık bulunacak, başuçlarına, özel eşyaların konması için, küçük etejer veya komodinler konacak, iki katlı karyola ranza kullanıldığı hallerde, katlar arasındaki yükseklik ile karyola somyaların genişliği 80 santimetreden az olmayacaktır. Koğuşların, soğuk mevsimlerde sağlığa uygun bir şekilde ısıtılması gerekir. Isıtmak için soba kullanıldığında, duman, gaz ve yangın tehlikesine karşı gerekli tedbirler alınacaktır.
Madde 54 - İşyerlerinde işçilerin, içinde çalıştıkları yerler ile depo ve ambar gibi yerlerin, aynı zamanda işçi konutu olarak kullanılması ve buralarda işçi yatırılması yasaktır.
Şimdi anlıyorsunuz dimi?
Neden Çalışma Bakanı Faruk Çelik biraz yaşananlardaki sorumluluğunu hissetse, biraz içi sızlasa, biraz vicdan sahibi olsa istifa etmelidir?
Bırakın yasa çıkartma kararlılığını mevcut yasaları uygulayacak, denetleyecek, yerine getirecek bir iradeye sahip olamadığı için.
Ne yazık ki yine güzel ölmediler, yanarak öldüler.
Lanet olsun.

bursaport.com/makaleler/bulent-aslanhan/guzel-olmediler,-yanarak-olduler-372.html
 
bursaport.com/makaleler/bulent-aslanhan/guzel-olmediler,-yanarak-olduler-372.html

yukarıdaki makale alıntıdır arkadaşlar, keşke o kadar tecrübeli olsam da yazabilsem ama yazı bana ait değildir, yanlış anlaşılmak istemem.kolay gelsin, iyi çalışmalar...
 
Üst