• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

Hergün bilimsel bir şey paylaş

Melih Türkdoğan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Haziran 2014
Şehir
İzmir
Firma
Üniversite
Geçmişten Günümüze Paralel Evrenler Teorisi

1954 yılında, Princeton Üniversitesi doktora adayı olan genç Hugh Everett in aklına radikal bir fikir geldi: Tam olarak bizim evrenimize benzeyen başka evrenler de var olabilir.


Bu evrenlerin tamamı bizimki ile bağlantılıdır yani her biri bizim evrenimizden ve bizimki de başkalarından ayrılmış olabilir. Bu paralel evrenler içinde tarihteki savaşlar bizim bildiğimizden daha farklı sonuçlanmış ve bizim evrenimizde soyu tükenmiş olan türler başka bir evrende evrimleşmiş ve adapte olmuş olabilir. Diğer yandan biz insanların nesli başka bir evrende tükenmiş de olabilir. Bu iddia oldukça kafa karıştırıcı ve düşük olasılıklı gibi dursa da Everett bu düşünceyi benimsedi ve tarihte paralel evren teorisini öne süren ilk kişi oldu. Fakat neden genç ve başarılı bir fizikçi, o dönemde akıl almaz olarak nitelenebilecek bir teoriyi ortaya atarak gelecek kariyerini riske atsın?

Çoklu dünya teorilerinin anlaşılırlığı ve mantıksallığı bir kenara dursun, Hugh Everett'in iddialarının altı elbette boş değildi. Onun mükemmel bir matematikçi, ikonolastik bir kuantumcu olduğunu hatırlatmak gerekir. Özellikle parçacık fiziği üzerine yaptığı çalışmalarıyla fiziğe yeni bir gerçeklik algısı katmış bulunuyor. Ama ne yazık ki yaşadığı dönemde paralel evrenler hipotezine başta Niels Bohr olmak üzere birçok büyük bilim adamı tarafından karşı çıkıldı. Sonraki süreçte Hugh Everett yöneylem araştırmaları üzerine yoğunlaştı ve bu farklı alanda başarılarına devam etti.

Peki, Hugh Everett'in çoklu dünyaları içine alan paralel evrenler hipotezini ortaya atmasına sebep olan bilimsel temel neydi? Bu noktada Kuantum mekaniği ve çalışma sistemini anlamamız gerekiyor. Kuantum yani parçacık fiziği madde ve ışığın, atom ve atom altı seviyelerdeki davranışları üzerinde çalışır. Kuantum araştırmaları, atom çekirdeğinin etrafındaki yörünge seviyelerinde bulunan elektronların aynı yörüngede aynı anda birden fazla noktada gözlemlendiğini saptadı. Bu sebeple bir elektronun yörüngedeki yeri olasılık değerlerine göre hesaplanırken, tam olarak yerinin tespit edilmesi de mümkün görülmemektedir. Bu durumu Heisenberg Belirsizlik ilkesi açıklıyor. 1927 yılında Werner Heisenberg tarafından öne sürülen kuantum fiziğinde Heisenberg'in Belirsizlik İlkesine göre, bir parçacığın momentumu ve konumu aynı anda tam doğrulukla ölçülemez (momentum değişimi = kütle değişimi x hız değişimi). Bu durum ne ölçüm aletlerinin yanlışlığı ile ilgilidir ne de deneysel yöntemlerin kalitesine bağlı bir durumdur; tam olarak doğanın kuantum mekaniksel açıklaması içinde dalga özelliklerinin yapısından kaynaklanmaktadır. Yani bir atom ve atom altı parçacıkları gözlemlemek için kullandığınız elektron mikroskobu haliyle atom elektronlarının davranışlarını etkileyecek ve kesin bir sonuca asla ulaşılamayacaktır.



Biraz da olsa elektron davranışı ile çoklu dünya hipotezi arasındaki bağlantıyı anlamış olduk. İşte Hugh Everett atom altı seviyede elektron davranışlarını makro düzeyde kendi evrenimize uyarlamıştır. Bir elektron kendi yörüngesinde aynı anda birden fazla konumda bulunabildiğine göre neden bu durum içinde bulunduğumuz evren için de geçerli olmasın? Elbette bu fikir o dönemde olumsuz bir reaksiyon aldı. Önemli bilim adamları, atom altı düzeyde gerçekleşen bu durumu makro düzeyde bilimsel bulmadılar. Hugh Everett bu yönde çalışmalarını bıraktı ama paralel evrenler hipotezi son bulmadı. Bu sefer başka evrenler olabileceği düşüncesinin temelini Einstein'ın görecelik teorisi oluşturmaya başladı. Bildiğimiz üç boyutun ötesinde dördüncü boyut olan zamanın göreceliği teorisi bilim dünyasında büyük çığır açmıştı. Bu teori Einstein'ın matematiksel ispatıyla sınırlı kalmadı, uydu yörüngelerindeki sapmalar uzayın zamanı büktüğünün yakın zamandaki ilk kanıtlarındandı. 23 Ekim 2004 tarihli Radikal gazetesinde, bu önemli bulguyla ilgili şöyle bir haber yapılmıştı:

...Pavlis, "Şayet Dünya, etrafındaki uzay-zamanı eğiyorsa, yakınlardaki uyduların yörüngesi değişmeliydi" dedi ve bu düşünceden hareketle LAGEOS-1 ve LAGEOS-2 adlı uyduların yörüngelerindeki sapmayı lazer ışını kullanarak ölçtüklerini anlattı. Pavlis, "Her iki uydunun yörüngesinde de Dünya'nın dönüş yönünde yılda iki metrelik sapma belirledik. Ölçümlerimiz, görelilik teorisinden hareketle daha önce yapılan hesaplara yüzde 99 uydu" dedi. İtalya'nın Lecce Üniversitesi'nden Ignazio Ciufolini ve ABD'deki Dünya Sistemleri Teknolojisi Birleşik Merkezi'nden Pavlis, 11 yıl iki uydudan gelen lazer sinyallerini inceledi.

Bu durumda zaman farkı farklı evrenleri işaret ediyor olabilirdi. Bu evrende bugünü yaşarken başka evrenlerde geçmiş ve geleceğin farklı varyasyonları yaşanıyor olabilir. Aynı üç boyutta konumlanmış bitişik evrenler veya kesişen evrenler de görecelik teorisinin bir sonucu olarak üzerinde düşünülmekteler. Ama artık dördüncü boyutun ötesinde, fizikçilerin geliştirdiği her şeyin teorisi olarak nitelendirilen M teorisi diğer adıyla sicim teorisi 11 boyutlu evreni matematiksel olarak ifade ediyor.

Kuramdaki temel fikir, gerçekliğin esas bileşenlerinin rezonans frekanslarında titreşen ve planck uzunluğunda olan (10−35 mm civarı) sicimler olduğudur. Sicim teoremi 6 yeni boyut daha önerir, fakat bu boyutları standart anlamdaki mekân ve zaman boyutları değil, bunlara bağlı alt boyutlar gibi tanımlar (bildiğimiz 3 uzay ve 1 zaman boyutu üzerinde dairesel olarak katlanmış ekstra boyutlar). Mesela çok ince bir tel düşünelim 2 mm kalınlığında, bu tel uzaktan bakılınca bizim için tek boyutlu bir doğrudur, diğer boyutları bizim için yok gibidir. Fakat bu telin üzerinde hareket eden bir karınca için telin üzerinde sağa ve sola gidip tur atılabilir ve o yönlerde de boyut vardır. İşte o boyutlar ancak o seviyeye inince anlam kazanır ve her zaman gözükmezler. Membranların oluşturduğu parçacıkların da çok küçük yüzeyler olduğu ve onların seviyesine inince anlaşılabileceği düşünülmektedir. Bu yüzeyler farklı titreşimlerle farklı atom altı parçacıkları, bu atom altı parçacıklar da birleşerek atomları oluşturmaktadırlar.

Elbette M teorisi metafizik ve parapsikoloji dallarınca incelenen ama akıl ve bilim izahında açıklanamayan durumları yani evrendeki her şeyi açıklayabilecek bir teoridir. Eğer tam olarak ispat edilebilirse, evreni anlamak için kullanılan kuantum ve izafiyet teorilerinin açıklayamadığı her şey anlaşılmış olacak. Bu sayede günümüzde gitgide kanıksanan paralel evrenlerin varlığı ve işleyişine dair önemli bilgiler elde edilecek. Paralel evrenlerin varlığını destekleyen bir diğer düşünceyi ise büyük patlama öncesine ait hipotezler oluşturuyor. Stephen Hawking fizik kurallarına göre kesinlikle negatif enerjinin var olması gerektiğini söylüyor. Büyük patlama muazzam miktarda pozitif enerji üretirken aynı zamanda eş miktarda negatif enerji de üretmiştir. Bu şekilde, pozitif ve negatif enerji daima birbirini sıfırlar. Bu doğanın bir başka yasasıdır. Haliyle Hawking evrenimizin sıfırdan var olması ve zamanın büyük patlama ile oluşması durumu ile büyük patlama öncesinin var olmayabileceğini iddia ediyor. Yani hiçlikten var olmanın mümkün olabileceğini söylüyor. Günümüzde iddia edilen başka bir teori ise bizim evrenimizin başka evrenlerin etkileşimi ile var olabileceği düşüncesine dayanıyor. Hawkingin bahsettiği pozitif ve negatif maddelerin sadece birinden oluşan iki ayrı evrenin kesişimi, çarpışması veya çekimsel etkileşimi sonucunda büyük patlama protondan daha küçük bir noktadan meydana gelmiş ve yetişkin bir evren meydana getirmiş olabilir.

Tüm bu iddialardan anlıyoruz ki paralel evrenlerin varlığı artık bilim kurgunun ötesinde bir gerçekliğe sığdırılıyor. Başka evrene açılan bir solucan deliğinin keşfi de tüm sorularımızın cevabı olabilir. Böylece İnterstellar filmi ve Fringe dizisi gerçeğe dönüşecektir.

Alıntı:
Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .
 
Elektrik Kıvılcımı Neden Mavidir?


Elektrik akımı bir gazın içinden geçtiğinde gazın iyonlaşmasına neden olur. Havada oluşan elektrik kıvılcımlarının mavi olmasının sebebi de havayı oluşturan moleküllerin iyonlaşmasıdır.

1572008887662.png

Aslında hava elektriği iyi iletmez. Ancak oluşan elektrik alan yeterince güçlüyse havayı oluşturan atomların ve moleküllerin iyonlaşmasına neden olur, böylece elektrik iletilebilir. İyonlaşma sonucu oluşan artı yüklü iyonlar ve elektronlar elektrik alan etkisiyle hızlanır ve diğer yüksüz atomlara ve moleküllere çarparak iyonlaşmalarına neden olur.
Hava büyük oranda azot (%78), oksijen (%21) ve diğer gazlardan oluşur. Elektrik alan etkisiyle oluşan iyonlar tekrar elektronlarla birleştiğinde farklı dalga boylarında ışık yayılır. İyonlaşmış haldeki azot moleküllerinin elektronlarla bir araya gelmesi sonucu mavi renge denk gelen dalga boyunda ışık yayılır. Havadaki azot oranı yüksek olduğundan (%78) havanın iyonlaşması sonucu oluşan elektrik kıvılcımları mavimsi renklerdedir.
Kaynak
Dr. Tuba Sarıgül
 
2019 yılına damga vuran 15 bilimsel gelişme


Yılın en iyi 15 teknolojik buluşu, tıp, elektronik, uzay, mühendislik ve nanoteknoloji alanlarında gerçekleştirildi
Bilim insanları, bir yandan mevcut yaşamımızı kolaylaştıracak yeniliklere imza atarken bir yandan da yeni yaşam alanları kurabileceğimiz gezegenler için çalışmalarını sürdürüyor. 2019'un en etkileyici buluşları arasında kanser hücresinin çekirdeğine girip parçalayan foto dinamik terapi yer aldı.,
İngiltere'de Warwick Üniversitesi Kimya Bölümü araştırmacıları, iridyum atomlarını albümin moleküllerine bağlayarak ışığa duyarlı hale getirdiklerini açıkladı.

1- 3D yazıcıları 100 kat hızlandıran teknoloji
ABD'deki Michigan Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. T. Scott, günümüzdeki 3D yazıcılardan 100 kat daha hızlı üretim yapan yeni bir yazıcı geliştirdiklerini bildirdi.
Mevcut teknolojilerde, küçük bir objenin 3 boyutlu modelinin üretimi, her ince katman soğuyup sertleşmeden bir sonraki katman oluşturulamadığı için saatler sürüyor. Scott ve ekibi ise bu sistem yerine sertleştirilebilen sıvı haldeki plastiği cam bir kaba yerleştirerek yeni bir teknoloji geliştirdi. Yeni yazıcıyla ilgili 3 patent başvurusu yapıldı ve çalışmayla ilgili bilimsel veriler, Science Advances Dergisi'nde yayımlandı.
2- Birkaç yüz hücrelik tümörleri belirleme tekniği geliştirildi
ABD'de araştırmacılar, vücudun derinliklerinde birkaç yüz hücre kadar küçük kanser tümörlerini bulmalarını sağlayan yakın-kızılötesi floresan optik görüntüleme sistemini geliştirdi. MIT'de Biyomühendislik ve Malzeme Bilimleri Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. A. Belcher, bu teknolojiyle rahim kanseri tümörlerinin başlangıç aşamasında görüntülenebileceğini açıkladı.
Belcher, diğer tekniklerle en fazla 3 santimetre derinlikteki tümörler görüntülenebildiği halde yeni tekniğin 8 santimetre derinlikteki tümörleri belirleyebildiğini bildirdi. Bu çalışmayla ilgili bilimsel makale, Nature Scientific Reports Dergisi'nde yer aldı.
3- Sıfırın altında 23 derecede süper iletken elde edildi
ABD'deki Chicago Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. V. Prakapenka, sıfırın altında 23 santigrat derecede süper iletken bir malzeme ürettiklerini açıkladı. Yeni süper iletkenin, çok yüksek basınç altında üretilen lantanyum superhidrit olduğu duyuruldu.
Bugüne kadar üretilen süper iletkenler en fazla eksi 73 santigrat derecede sıfır dirence sahip olabiliyordu. Yeni süper iletkenin, iki elmas arasında çok yüksek basınç uygulanarak üretildiği için miktarının çok düşük olduğu açıklandı. Bu çalışmanın detayları, Nature Dergisi'nde yayımlandı.
4- Zihin gücüyle çalışabilen kol protezi
ABD'de Carnegie Mellon ve Minnesota üniversitelerinin ortak çalışmasıyla, beyine elektrotlar takmadan kol protezinin zihin gücüyle hareket ettirilmesinin önünü açan yeni bir teknoloji geliştirildi. Biyomedikal Mühendisliği'nde öğretim üyesi Prof. Dr. B. He, noninvaziv bir beyin-bilgisayar ara yüzü kullanarak zihin kontrollü robotik kolun bilgisayar imlecinin hareketini mükemmel şekilde takip etmesini sağladıklarını açıkladı.
Bu amaçla EEG tekniğini kullandıklarını vurgulayan araştırmacılar, çalışmanın bilimsel sonuçlarını Science Robotics Dergisi'nde anlattı.
5- Karbondioksit gazı katı karbona dönüştürüldü
Aşırı karbondioksit salınımını yavaşlatıcı en önemli buluşlardan birini, Avustralya'da RMIT Üniversitesi araştırmacılarından Dr. D. Esrafilzadeh ve ekibi yayımladı.
Önceki çalışmalarda karbondioksitin sadece çok yüksek sıcaklıklarda karbona dönüştürülebildiğine işaret edilerek, oda sıcaklığında katı karbon üretilerek maliyetin çok düşürüldüğü açıklandı. Çalışma, Nature Communications Dergisi'nde yer aldı.
6- Kök hücrelerin yalnızca istenilen organa yerleşmesi sağlandı
İngiltere'de Bristol Üniversitesinde, kalp hastalarının kök hücre tedavisi sırasında, kök hücrelerin diğer organlara yönelmesini önleyen bir teknoloji geliştirildi. Biyomalzeme bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. A. Perriman'ın, kalp krizinin ardından hastaların tedavisi yapılırken kök hücrelerin yalnızca kalbe yerleşmesini sağlayan buluşu, Chemical Science Dergisi'nde yayımlandı. Perriman, başarılı yöntemin insanlara uygulanması sayesinde milyonlarca kalp hastasının sağlığına kavuşabileceğini açıkladı.
7- Aşırı tuzlu suları arıtmak için yeni teknoloji
ABD'de Columbia Üniversitesi Çevre Mühendisliği bölümünde öğretim üyesi N. Y. Yip, aşırı derecede tuzlanmış suları arıtmak için yeni bir teknik geliştirdi. Aşırı tuzlu suyu önce diizopropilamin ile karıştırdıklarını açıklayan Dr. Yip, daha sonra karışımı 15 santigrat derecede bekleterek çözücünün suyu absorblamasını sağladıklarını belirtti. Bu teknolojinin çok ucuz olduğunu ve çok kısa sürede suyu arıttığını vurgulayan Yip, çalışmasını Environmental Science & Technology Letters Dergisi'nde yayımladı.
8- Çin, Ay'ın arka yüzüne uzay aracı indirebilen ilk ülke oldu
Çin ilk kez, 3 Ocak 2019’da Ay'ın arka yüzüne Chang'e-4 adlı uzay aracını indirmeyi ve oradan dünyaya canlı görüntüler iletmeyi başardı. Ay'ın ön yüzü dünyaya dönük kaldığından Ay'ın arka yüzüne indirilen bir uzay aracına radyo sinyalleri göndermek veya araçtan sinyal almak mümkün değildi. Çinliler bu nedenle, Ay çevresine bir uydu yerleştirdi ve o uydu yardımıyla Ay'ın arka yüzünde dolaşan Chang'e-4 uzay araçlarıyla kesintisiz olarak temas halinde kalabildi.
9- İki atom kalınlığında altın folyo üretildi
İngiltere'de Leeds Üniversitesinde nano boyuttaki malzemeler alanında araştırma yapan Prof. Dr. S. Evans ve ekibi, dünyanın en ince altın folyosunu ürettiklerini açıkladı. Araştırmacılar, folyonun sadece iki atom kalınlığında olduğunu ve ilk kez, başka bir destekleyici malzeme üzerine yapışık olmadan üretilen en ince folyo olduğunu belirtti.
10- Avrupa’nın altında Grönland büyüklüğünde "kayıp kıta" keşfedildi
Bilim insanları Dünya'nın iç katmanlarına batmaya devam eden ancak topraklarının bir kısmı hala görünür durumda olan yeni bir kıta keşfetti. Utrecht Üniversitesi'nden araştırmacıların ortaya çıkardığı ve 200 milyon yıl önce Kuzey Afrika'dan kopmuş kıtasal kabuk parçasına, Adriyatik bölgesinde bulunması sebebiyle Büyük Adria (Greater Adria) ismi verildi."
11- NASA’nın Mars’taki keşif aracından büyüleyici “selfie”
"NASA’nın keşif aracı, Kızıl Gezegen’deki olası yaşam belirtilerini tespit etmek için toprak örneklerini toplarken “selfie” çekti. Nefes kesen fotoğraf, kil açısından zengin Glen Etive kraterinde ilk kez kimyasal deney yapıldığını gösteriyor. Bilim insanları buradaki kayaç örneklerinde milyarlarca yıldır çıkarılmayı bekleyen bakteriyel yaşam kalıntıları görmeyi umuyor."
12- Bildiğiniz her şeyi unutun: Astronomlara göre evreni kavrayışımız külliyen yanlış
Yeni bir makaleye göre evrenimizin şeklini, boyutunu ve uzak geçmişini yüksek hassasiyetle belirlemeyi hedefleyen Planck Uzay Teleskobu'ndan elde edilen son veriler; fizik bilgimizdeki bazı şeylerin yanlış olabileceğini ortaya koydu. Şu anda bilim insanlarının büyük çoğunluğu, evrenin "düz" olduğunu düşünüyor. Ancak araştırmacılar, evrenin "kapalı" bir geometriye sahip olabileceğini söylüyor."
13- Mars'ta beklenmedik oksijen dalgalanmaları keşfedildi
"NASA, Mars’taki oksijende beklenmedik ve açıklanamayan değişimler keşfetti. Gazın miktarı rastgele yükselip alçalıyor gibi görünüyor ve bilim insanları bunun nedenini bilmiyor. Araştırmacılar bu buguya o kadar şaşırdı ki ölçüm yaptıkları aracın bozulmuş olabileceğini düşündü. Ancak cihaz düzgün çalışıyordu. Mars atmosferine dair bildiklerimize dayanan diğer olası açıklamalar da değerlendirildi ancak hiçbiri geçerli değildi."
14- Dünyanın ilk insan-maymun kimerası Çin’de yapıldı
"Bilim insanları Çin’deki bir laboratuvarda dünyanın ilk insan-maymun kimerasını oluşturduklarını söyledi. Ekip her türden dokuyu ortaya çıkarma imkanı bulunan insan kök hücrelerini bir maymun embriyosuna enjekte ettiklerini açıkladı."
15- Hamam böceklerini öldürmek imkansızlaşıyor
"Hamam böcekleri kimyasallarla öldürülemeyecek şekilde hızla evrimleşiyor. Purdue Üniversitesi’nden araştırmacılara göre hamam böcekleri ve yavruları böcek ilaçlarına karşı bağışıklık kazanıyor. Ancak en önemlisi bu böcekler hiç maruz kalmadıkları ilaçlara karşı da direnç geliştirebiliyor."
 
Duymadığım gelişmeler de olmuş ne kadar güzel?
Galiba korktuğum başıma geliyor. ilaçla bile kurtulmak çok zor:hasta::(
15- Hamam böceklerini öldürmek imkansızlaşıyor
"Hamam böcekleri kimyasallarla öldürülemeyecek şekilde hızla evrimleşiyor. Purdue Üniversitesi’nden araştırmacılara göre hamam böcekleri ve yavruları böcek ilaçlarına karşı bağışıklık kazanıyor. Ancak en önemlisi bu böcekler hiç maruz kalmadıkları ilaçlara karşı da direnç geliştirebiliyor."
 
Öldürmek için üzerine bastığında dışarı bir sürü yumurta bırakıyor poffff , öldüreyim de kurtulayım derken hayvanın çoğalmasına imkan sağlıyoruz gibi :D
 

Eskiden Hava kirliliğini nasıl azaltırız sorusunun en güzel cevabıydı.
Şimdilerde ulaşıma gelen zamlarla yalnızca karlı yolculuk olarak adlandırılan bir sistem oldu.
Yine de 'İSTEMEDEN!' doğaya yapılan güzellik.
 
Internet üzerinden karşı tarafa limonata yollamayı başardılar;
daha doğrusu karşı tarafdaki suyun Ph değerini değiştirmeyi ve rengini değiştirip tadını limonataya benzettiler...

Sırada internet üzerinden koku yollamak var...


Ekli dosyayı görüntüle video.mp4
 

Ekli dosyalar

  • LinkedIn.mp4
    2.9 MB
Öyle ihtiyacım var ki şöyle izole bir hayata. Ne kadar huzurlu yaşıyorlardır kendi kendilerine. Acayip özendiren şeyler?
Yaklaşanı öldürüyorlar! İşte dünyanın en izole kabilesi: Sentinelese
Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .
 
Üst