• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

Istanbul küresel ısınmaya hazır mı?

CMNet Okuru

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eylül 2015
Küresel ısınma ve kirlenmeye karşı alınacak en önemli önlem, İstanbul’un mevcut yeşil alanlarının korunması ve arttırılması...


İstanbul’un kuzeyi , Kuzey Boğaziçi ve Karadeniz kıyı şeridi boyunca uzanan geniş yeşil alanlarıyla, belki de şehrin bozulmadan kalmış en güzel bölümüdür. Bu bölüm, kayalık yamaçlar, kumullar, sulak alanlar ve ormanlardan oluşan zengin bir biyolojik çeşitlilik içerir. Buralarda kendine özgü maki, mera ve kayalık bitki toplulukları arasında, 15’i İstanbul’a ve Türkiye’ye özgü (endemik) olmak üzere, 40 civarında tehlike altında bitki türü yetişiyor. Bunlardan 5’i, Türkiye’nin taraf olduğu uluslar arası Bern Sözleşmesi’ne göre, doğal ortamlarıyla birlikte koruma altına alınması gereken bitkiler. İstanbul’un bu bölümü yalnız uluslar arası sözleşmelerle değil, Boğaziçi Kanunu ile ve aynı zamanda Doğa Sit Alanı olarak koruma altına alınmıştır. Bu bölümde ayrıca, hem bir Tabiatı Koruma Alanı ve hem de Yaban Hayatı Koruma Sahası yer alır. Kuzey Boğaziçi, Türkiye’nin Önemli Bitki Alanlarından biri olarak tanımlanmıştır (ÖBA No: 10)*. Göçmen kuşlar için Avrupa’daki en önemli göç yollarından biri üzerinde yer alır, bu nedenle Türkiye’nin Önemli Kuş Alanlarından biridir (ÖKA No: 5). Bütün bu özelliklerine rağmen, İstanbul’un kuzeyi, yapımı planlanan III. Boğaziçi Köprüsü ve bağlantılı yapılaşmalar nedeniyle, büyük bir tehlike altındadır.
Doğal alanlar, şehirlerde yaşam kalitesinin (temiz hava/su ve dinlenme vb.) garantisi ve küresel ısınmaya karşı sigortadır. İstanbul’da yaşayanların daha fazla gökdelen, yol ya da alışveriş merkezine değil; nefes alabilecekleri daha fazla yeşil alana ihtiyaçları var. Avrupa’da şehirlerin ekolojik planlanma çalışmaları yaklaşık 100 yıl öncesine dayanıyor. Son on yıldır da, Avrupa Birliği’ne üye ülkeler küresel ısınmanın neden olacağı kaçınılmaz değişimlere (aşırı sıcak, yağış ve kuraklık vb.) karşı araştırmalar yapıyor, stratejiler/rehberler geliştiriyor ve projeler yürütüyor. Türkiye’de ise konunun önemi henüz algılanamamış durumda: halen karar vericilere şehirlerdeki yeşil alanların hayati önemi, yararları ve bunların imar planlarına aktarılmasının gereği anlatılmaya çalışılıyor. Artık her ülke ve her şehir, küresel ısınmaya karşı insana ve doğal süreçlere yararlı olacak önlemlerini almak ve kamuoyunu bilgilendirecek çalışmalar yapmak zorunda.
Son yıllarda, yaz mevsimlerinde kısır bir döngü yaşanıyor: her yaz biraz daha artan sıcaklıklara karşı, binalara daha çok klima takılıyor. Daha çok klima, daha fazla elektrik kullanımına ve binalardan dışarıya (atmosfere) daha fazla sıcaklık ve karbon salımına neden oluyor. Avrupa’da bu konuda yapılan araştırmalar, şehirlerdeki yeşil alanların cankurtaran görevi gördüğü ve şehri aşırı ısınmaktan koruduğunu göstermiştir (bir şehirde %98 oranında bitki örtüsünün bulunduğu bölüm ile %20 oranında bitki örtüsünün bulunduğu bölüm arasında neredeyse iki katına varan bir sıcaklık farkı olduğu saptanmıştır). İstanbul ancak yeşil alanları sayesinde küresel ısınmaya karşı mücadele edebilir. Buna ek olarak, binalarda yalıtıma (daha kalın duvarlar, çift cam ve diğer yalıtım malzemelerinin kullanımı vb.) ve binalar arasında da park gibi (şehre gölge ve havalandırma sağlayacak, tozu ve kirleticileri emecek) açıklıklara yer vermek gibi bazı önlemler de almak zorunda.
Küresel ısınma ile ilgili araştırmalar, 1970’li yıllardan beri sıcaklıklarda her on yılda, 0,3°C‘lik bir artış yaşandığını ortaya koymuştur: bilim insanları 2003 ve 2010 yazlarının, Avrupa’da son 500 yılın en sıcak yazları olarak kaydedildiğini ve bu örneklerin artacağını, özellikle aşırı nüfuslu şehirlerin bundan çok daha fazla etkileneceğini bildiriyor. Betonlaşan şehirlerde binalar bütün gün, yeşil alanlara kıyasla çok daha fazla sıcağı emiyor ve bütün gece salıveriyor. Çoğunlukla yüksek binaların ve gökdelenlerin olduğu yerler, şehirlerin en sıcak bölümleri olarak saptanmış. Çünkü bu büyük binalar, daha büyük miktarlarda ısı üretiyor ve binalar arasında yok denecek kadar az yeşil alan bulunuyor. Bu nedenle, şehirlerde mikro klimalar oluşuyor, sıcaklık ve rutubet artıyor, rüzgar istikameti ve yağış miktarları değişiyor. Ayrıca kirli havayı da unutmamak gerekir, çünkü aşırı sıcaklar ile kirli havanın birbirlerini kuvvetlendirdiği kanıtlanmıştır. Trafikten ve kimyasalların kullanıldığı endüstriyel tesislerden havaya karışan zehirli gaz ve diğer kirleticiler nedeniyle, şehirlerdeki kirli havanın aşırı sıcaklarda etkisini arttırdığı, hastalandırdığı ve öldürücü etkiler yarattığı biliniyor.

haber.jpg

Haber:
Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .
 
Üst