• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

İyi ki kanser olmuşum diyorum...

10 yıl önceydi. Dida Kaymaz’a “180 gün ömrün kaldı” dediklerinde kanser vücudunun büyük bir bölümüne yayılmıştı.
Pes etmedi, hayatını 180 derece değiştirerek iyileşti. Mucizelerle dolu hikayesini geçtiğimiz hafta piyasaya çıkan “180” adlı kitabında yazan Kansersiz Yaşam Derneği Başkanı
Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .
, kitabın amacının kanserle savaşmak deyimini ortadan kaldırmak olduğunu söylüyor.
* Bu kitabı neden yazdınız?
- İyileşmeye başladığımda dernektekiler hep nasıl iyileştiğimi sordular. Aslında iki yılda yazdığım bu kitap, herkese bir toplu cevap. Amacım Türkiye’deki kanserle savaşmak deyimini ortadan kaldırmak. Benim iyileşmemi sağlayan kişi Profesör Umberto Veronesi, kendisi eski İtalyan sağlık bakanı ve Nobel’e aday olmuş bir bilim insanı. O şöyle der: “Kanserle savaş çok gereksiz bir mantık. Bu vücuduna girmiş bir hücre ve bir gün gidecek. Sen gereken dersleri aldığında seni terk edecek.” Bir de bu hastalığı sevmemek gerekiyor. Kanser hastasının etrafında inanılmaz bir ilgi oluyor, herkes seni daha çok sevmeye başlıyor. Instagram’da fenomen oluyorsun, takipçilerin artıyor. Oysaki bizim takipçimizin artmasını değil, iyileşmeyi istememiz gerekiyor. Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar semptomları iyileştiriyor ama hastalık tamamen duygusal. Bu süreçte seni hasta eden duyguyu bulup, bu duyguyla yüzleştikten sonra iyileşmeye başlıyorsun. Her kanser hastası dört evreden geçiyor.

* Peki 10 yıl öncesine gidelim. Neden kanser oldunuz?
- Altı buçuk aylık bebeğimin karnımda kalbi durdu. Ölü doğum yaptım. Tam 48 gün her gün “Allahım bana öyle bir dert ver ki bu acıyı unutabileyim” diye dua ettim. Sonraki ay kanamalarım hiç durmadı, önce jinekolojik kanama zannettim. Kesilmek bilmeyince doktora gittim, buldukları bir kisti patolojiye gönderdiler ve mide zarında rahmin hemen arkasında bir tümör tespit edildi.

* Çağırdınız geldi yani?
- Aynen ben bu hastalığı herkesin çağırdığına inanıyorum. Bu durduk yere sana gelmiyor. Kanser çok enteresan virajları olan bir hastalık. Her virajda bir mesaj var.

HANGİ AY ÖLECEĞİMİ TAHMİN ETMEYE ÇALIŞTIM

* İlk öğrendiğinizde ne hissettiniz?
- Çok korktum. 28 yaşındaydım ve altı ay sonra öleceğimi öğrenmiştim. Tam olarak hangi ay öleceğimi tahmin etmeye çalıştığımı hatırlıyorum.

* Bu ömrü biçtiklerinde kaç organınıza yayılmış durumdaydı?
- 3 ayrı pirimer mide zarı, rahim arkası, kolon ve küçük hücreli akciğer... Bunların metastasları karaciğer, dört kaburga, iki omur. Karaciğerimin hâlâ yüzde 27’sini kullanabiliyorum. İlaçlardan dolayı karaciğer ve böbreklerde sorun var.

* Bu kadar vahim bir tabloya rağmen kabullenmeyişinizin, Prof. Umberto Veronesi’ye gidip, “beni kurtar” demenizin nedeni nedir?
- Sekiz senedir İtalya’da yaşıyordum. Ve etrafımdakiler onun herkesi iyileştirdiğinden bahsediyordu. Kimselere randevu vermiyordu. Her sabah 5’de hastaneye gittiğini, meditasyon yaptığını sonra da 1000 öğrencinin izleyebildiği canlı ameliyatlara girdiğini öğrendim. Gizlice anfiye sızdım. Çıkışta dakikalarca sıra bekledim, yanına gittim “Merhaba ben Dida, ölüyorum ve sen beni yaşatmak zorundasın” dedim. Güldü. “Böyle bir zorunluluğum var yani” deyip gülümsemesini kahkahaya çevirdi. “Sen herkesi yaşatıyormuşsun” dedim üzülerek. “Senin için ne yapabilirim bilmiyorum ama tek bildiğim şey yüzündeki bu ifadeyle iyileşemezsin” dedi ama beni dinledi. Hemen bir radyo radyoterapi süreci başladık. Biraz toparlandıktan sonra bu hastalığın zihinsel nedenini anlamam için beni 52 gün Peru’ya yolladı. Kabullenişi Peru’da yaşadım. İnsanoğlunun 4 tane bedenin var. Ruhsal, zihinsel, duygusal ve dokunduğu bedeni. Biz ruhsal bedende bir olay yaşıyoruz, bu zihinsel bedene giriyor, düşünmeye kurmaya başlıyorsun ve sonuçta ortaya bir duygu çıkıyor. Öfke patlaması olabilir, nefret olabilir. Ne olursa olsun en kötüsü bastırılmış duygular. Bu duygular sürekli olarak organlara sinyal gönderiyor ve hastalıklar oluşmaya başlıyor. Peru’da bana rahimde ve mide zarında oluşan kanserin, bilinçaltını ve geçmişi temsil ettiğini söylediler. Her organın bir anlamı varmış.

* Tedavi sürecinde en çok hangi konulara hassasiyet gösterdiniz?
- Beslenme, sağlıklı uyku, aile yakınının tavrı ve doktorunla konuşabilmek çok önemli... Bunların dışında tedavi süresince farklı terapiler gördüm. En çok işe yarayanlardan biri bilinçaltı tedavisiydi. Bilinçaltımı temizledim, herkesi affettim. Tümörlerin aktif olduğu dönemlerde vejetaryen beslendim.

İyi ki kanser olmuşum diyorum


KANSER KORKUYLA BESLENEN BİR HASTALIK

* Profesör bir hastaya şu kadar vaktin kaldı denilmesini nasıl karşılıyor?
- “Hiç kimse, hiç kimseye ne kadar yaşayacağını söyleyemez. Ben 55 senedir bu meslekteyim çok fazla mucizeye tanık oldum. Eğer hasta iyileşmek isterse iyileşir” diyor. Ben özgür irademle inanıyorum ki hepimiz bir gün öleceğiz. Hatta ailemle bunca yıldan sonra ben gidip
Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .
kazasında ölsem çok gülmez misiniz diye dalga geçiyorum. Biliyorsunuz tüm dünyada trafik kazasından ölme olasılığı, kanserden ölme olasılığından daha fazla. Ama biz kanserden daha çok korkuyoruz. Ve kanser korkuyla beslenen bir hastalık. Korkudan vazgeçip, kabullendiğinde, hastalığı sevmediğinde düğüm çözülüyor.

* Siz bir dönem de olsa hastalığı sevdiniz mi?
- Sevmez olur muyum? İlk 5 yıl. Ve bu yüzden 5 senede, mantar gibi toplam 7 organıma yayıldı. Acımayla da olsa insanların beni daha çok sevmeleri durumuna bayılıyordum ve dolayısıyla kanserimi seviyordum. Kendimi kandırıyordum, gerçeklikten uzaklaşmıştık.

* Siz hâlâ kanser misiniz?
- Kitlesel olarak bir tümörüm yok ama 43 ay daha devam edecek bir tedavi protokolünün parçasıyım. Her ay 10 gün İtalya’ya gidiyorum tedavi oluyorum, döndükten üç-dört gün sonra sıkıntılarım oluyor. Isıtılmış kemoterapi ilaçlarını karın boşluğundan veriyorlar. Üç saat içinde beş aylık hamile gibi şişiyorum.

18 AY YATAĞA BAĞLI YAŞADIM 36 KİLOYA DÜŞTÜM


* Kanseri sevmekten nasıl vazgeçtiniz?
- Küçük hücreli akciğer teşhisi konduğu anda öleceğimi hissettim. Yüzde 80 beyine metastas yapacak da dediler. Ve ilk kemoterapide dedikleri çıktı. 18 ay yatağa bağlı yaşadım, altı ay hafızamı kaybettim, altı buçuk ay çift gördüm, 36 kiloya düştüm, dört ay tekerlekli sandalyeyle yaşadım. Nispeten toparladıktan sonra Türkiye’ye gelip gitmeye başladım. O sıralar İtalyan ve Türk şirketlerinin şirket evliliği ile ilgili çalışıyorum. İstanbul’da olduğum bir ara benzer bir proje ile ilgili biri benimle görüşmek istedi. İşte o biri benim hayatımın aşkı oldu. Ertesi gün bir yaşam koçunu aradım. “Beni şimdi yaşat, çünkü ben aşık oldum. Bir de ne yap et çöplük bilinçaltımı temizle.” dedim. O gün gerçekten iyileşmeye karar verdim. Yavuz bana hayal kurdurdu. Kocamla mutlu günlerin hayalini kurarak hayatta kaldım.

* Hastalığın her sürecinde yanınızda oldu mu?
- Tabii ben ona kıdemli hasta bakanı diyorum. Benim hiç yalnız bırakmadı. Kendimi de hiç hasta ve ölüme yakın hissettirmedi. Yavuz’un maneviyatı o kadar yüksek ki yanında hasta olduğumu bile unutuyordum. Hayatımda ilk defa özgürleştiğimi hissettim, kıskançlık duygumu kaybettim. Aşkla birlikte hastalığımın nedenlerini anlamaya başladım. Ve o nedenleri özgür bıraktım. Affetmem gereken herkesi affederek hayatımı özgürleştirdim.

HER SABAH KOCAMA DAHA FAZLA AŞIK UYANIYORUM
* Eşinizle nasıl bir düğünle evlendiniz? Ve sonrasında ne değişti?
- Düğün yapamadık daha. Dört yıl önce nikah kıydık. O gün kafam gözüm sarılıydı. Hastalık dört kaburgaya, beş omurga ve küçük hücreli olarak akciğere sıçramıştı. Evlendikten sonra hiçbir şey değişmeyecekse evlenmeli insan. Bizim hayatımızda hiçbir şey değişmedi. Her sabah kocama daha fazla hayran, daha fazla aşık uyanıyorum. O benim yol arkadaşım.

* Ermiş biri eşiniz galiba?
- Spastik bir ağabey ile büyümüş. Abi 22 yaşında vefat ettiğinde, Yavuz 20’sindeymiş. Şu anda Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı başkanı. Yılda 63 bin 800 ameliyat yaptırıyor onun vakfı, 5000 tane eğitim bursu veriyor. Senede bir kere bursiyerler toplantısı yapıyorlar, o konferansa Türkiye’nin her yerinden 500 tane engelli çocuk geliyor.

* Çocuk sahibi olabilecek misiniz?
- Tedavilerden ötürü böyle bir imkan kalmadı. Ama dernekte bir sürü çocuğum var benim. Onlar için yakında çok güzel bir Tarkan balosu yapmayı hayal ediyorum. O baloyla içinde banyosu, refakatçinin banyosu refakatçinin yaşam alanının olduğu odalar yapacağım.



İNSANLARIN HAYRINA, KANSER SAYESİNDE ÇALIŞIYORUM

* Tedaviniz sırasında hiçbir maddi zorluk yaşamamış olmanız ne kadar avantaj?
- Çok büyük şans... Kansersiz Yaşam Derneği’ni kurmamızın en büyük nedeni de bu. Benim aldığım tedavilere ücretsiz ulaşabilsinler istiyorum. Hastaneleri yeniliyoruz. İlk proje Gaziosmanpaşa’ya taşınacak Taksim İlkyardım. Orada bize iki kat verecekler.

* Peki biraz yükselip yaşadığınız 10 yıla kuş bakışı baktığınızda iyi ki kanser olmuşum dediğiniz anlar oluyor mu? Çünkü siz kanser olmasaydınız bugün yüzlerce hastaya dokunan bir vakıf olamayacaktı belki...
- Kesinlikle diyorum. Şu an kanser bana hayatımdaki en güzel şeyleri hediye eden bir yolculuk. Maddiyattan kopup insanların hayrına kanser sayesinde çalışıyorum. Ben ilk defa dernekle birlikte vermeyi öğrendim, daha önce hep bekleyen biriydim.
 
Üst