• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

Manisa'da normalin 140 katı radyasyon ölçüldü!

Fatma Gül Es

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Kasım 2010
Firma
.
Manisa'da normalin 140 katı radyasyon ölçüldü!

Manisa’nın Köprübaşı ilçesinde yapılan radyasyon ölçümleri, uzmanlar tarafından 'felaket' olarak değerlendirildi

page_manisada-normalin-140-kati-radyasyon-olculdu_419186923.jpg

Manisa’nın Köprübaşı ilçesinde normal değerlerin tam 140 katı radyasyon ölçümü yapıldı. Değerler, nükleer çöplük skandalı olarak bilinen İzmir Gaziemir’de eski kurşun fabrikasının atıklarının bulunduğu bölgede yapılan ölçümlerin tam 20 katı.

Manisa’nın Köprübaşı ilçesinde normal değerlerin tam 140 katı radyasyon değer ölçümlerinde Türkiye'de şimdiye kadar bu boyutta değer ölçülmediğini gösterdi. Sonuçlar, uzmanlar tarafından “Tam bir felaket" olarak yorumlanırken, radyoaktif kirliliğin Gediz Nehri üzerinden Ege denizine taşınarak çok daha geniş bir alana yayılmış olma tehlikesi var.

'Eski uranyum madeni'

Özer Akdemir'in Evrensel gazetesinde yer alan haberine göre, Manisa’nın Köprübaşı ilçesine 4 kilometre uzaklıkta, 1970-1980 yılları arasında faaliyet gösteren uranyum cevher alanlarından ve işletme tesisinden, dünya genelinde izin verilen yıllık radyasyon değerinin tam 140 katı radyasyon ölçümü yapıldı. Maden yatakları civarında gama radyasyon ölçümü yapan Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül ve EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi Jeoloji Mühendisi Erhan İçöz, cihazın ölçtüğü değerler karşısında şok oldu.

Küçükgül ve İçöz’le gittiğimiz tesislerin bulunduğu Köprübaşı ilçesinin Kasar Köyü’nde, Gamma-Scout marka ölçüm cihazı, radyasyon değerini 0,200 mikrosiveret-saat gama radyasyon olarak ölçtü. Yürüyerek gittiğimiz uranyum ocakları boyunca uzmanlar tarafından yapılan radyasyon ölçümlerinde, alana yaklaştıkça cihazın gösterdiği değerler yükseldi. Uranyum çıkarılan bölgeye yaklaştıkça 3, 4, 5 olarak yükselen değerler, uranyum arama çalışması yapılan bölgede ise 16 mikrosiveret-saat seviyesine kadar çıktı.

'Çernobil'in etkisinden fazla'

Bu değerleri yorumlayan Yrd. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül, “Bölgedeki dere yataklarından akan suyla kirliliğin Demirköprü barajına, oradan da Gediz yolluyla Ege denizine ulaşması söz konusu. Biz alanda Gama ışınlarını ölçtük. Elde edilen değerler Birleşmiş Milletler Atom Enerji Komisyonunun tanımladığı yıllık değerin 140 katı. Biz 16 mikrosivert ölçtük. Türkiye'de böyle bir sayı yok. Bu sayı Fukişima'da 40. Çernobil'in Karadeniz kıyılarına yıllık etkisi 0.50 mikrosivert düzeyinde. Karadeniz’deki kanser oranının yüksekliğinin Çernobil nükleer felaketiyle olan ilişkisi yıllardır biliniyor” diye konuştu.

Bölgede geniş kapsamlı bir çalışma yapılması gerektiğini söyleyen Küçükgül, “Bunlar toprağın, suyun atom yapılarını bozuyor. Bu öyle bir şeydir ki sınır tanımaz, uyuyanı uyandırır, sakin olanı saldırgan hale getirir” diye konuştu.

'Tam bir felaket!'

Alanda yapılan ölçümler, geçtiğimiz günlerde Gaziemirdeki nükleer atıklarla ilgili incelemeye katılmak için ABD’den Türkiye’ye gelen Nükleer Savaşa Karsşı Uluslararası Hekimler Birliği Almanya Seksiyonu Üyesi Radyolog Dr. Alper Öktem'in bıraktığı Gamma-Scout marka cihazla yapıldı.

Ölçümlerde çıkan rakamları değerlendiren Öktem, durumu “Tam bir felaket” olarak niteledi. Öktem, değerleri doğru anlayıp anlamadığını tekrar sorarak, “Doğru anladım değil mi? 0,3 yahut 5,15 vb. rakamlar değil. Doğrudan 3, 5 ve 15 gibi rakamlar bunlar. Bu noktada yanlış anlamayayım. Çünkü, Gaziemir’de radyoaktif cürufta yaptığımız ölçümlerde alet, en fazla 0,850 mikrosievert gösterdi” dedi.

Öktem, asıl önemli olanın, kontaminasyon, yani bulaşma olduğunu söyleyerek, “İzotoplar her yana dağılmış. (Gaziemir de mahalle içinde böyle rakamlar bulamıyoruz). Alanın haritasının çıkartılması ve radyasyon bulgularının işlenmesi lazım ki tehlikeli bölge kapatılsın. Herhalde kontamine toprağın toplanması ve depolanması lazım, Fukushima’da olduğu gibi" dedi.

Bölgedeki uranyum arama tesislerinde yıllarca çalıştıktan sonra emekli olan Kasar köylüsü Adil Mergen, radyasyonun köyüne ve civara etkileri ile ilgili herhangi bir sağlık taraması yapılmadığını söyledi. Alanda hala MTA tarafından çeşitli dönemlerde ölçümler yapılarak uranyum arandığını iddia eden Mergen, uranyum yataklarının bulunduğu alandan geçen derenin ucundaki komşu köyde çok sayıda kanser vakası olduğunu da ileri sürdü.

'Gördüklerimin hayal olmadığını gösterdi'

Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Enver Yaser Küçükgül, henüz lise öğrencisi iken, Köprübaşındaki bu tesislerde çalışan bir akrabalarını ziyaret için geldiğini ve birkaç gün kaldığını aktararak "Çıkarılan cevher yığın liçi yöntemi ile konsantre nitrik asitle yıkanıp uranyum alınıyordu. Daha sonra bir seri işlemlerle nükleer teknolojide "yellow cake (Sarı pasta) denilen ürün haline getiriyordu. O zamanlar ben tesislerde ABD personelinin çalıştığını gördüm. Asker mi, mühendis mi, başka bir şey mi bilmiyorum. MTA ile ABD personelinin ürettiği sarı pasta ne kadar ve bunlar nereye gönderildi? Yıllardır bu sorunun yanıtı yok. Geçen yıl bunu bir panelde anlattığımda üniversitenin Nükleer Bilimler Enstitüsü bünyesinde Prof. Dr. olarak çalışan ve aynı zamanda TAEK Danışma Kurulunda üye olduğunu söyleyen hocamız toplum önünde bana 'Hayal görmüşsünüz, böyle bir şey yok' demişti. Şu anda ölçtüğümüz sayısal verilerle yıllar önce gördüklerimin hayal olmadığı ortaya çıktı" dedi.

'Seçim sürecinde bu tür çalışmalara sıcak bakılmıyor'

Kasar Köyü civarındaki ölçümlerin ardından görüştüğümüz Köprübaşı ilçesi AKP’li belediye başkanı Zafer Mergen, seçim sürecinde bu türden bir çalışmaya sıcak bakmadığını söyledi. Mergen, ilçesinin adının böylesi bir çevre sorunu ve radyasyonla anılmasının ilçeye zarar vereceğini ileri sürdü.

Tarih: 20.01.2014
Kaynak:
Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .
 
Manisa'daki radyasyonu inceleyen 2008 tarihli rapor: Acil önlem alınmalı!

Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz'ın 2008'de hazırladığı raporda, 'Uranyum madenin mevcut haliyle korunduğu takdirde yüzyıllarca devam edecek bir kirlilik kaynağı olarak kalacaktır' deniliyor

Manisa’nın Köprübaşı ilçesi yakınlarında tespit edilen radyoaktif kirlilikten, 2008'de bir bilimsel çalışmada bahsedildiği ortaya çıktı.

Özer Akdemir'in Evrensel gazetesindeki haberine göre, 2008 tarihli bilimsel raporda yörede toprak, yer altı, yer üstü sularının yanı sıra Gediz nehri ve Demirköprü Barajı ile bitkilerin kirlendiği yazılmış. Raporun sonuç kısmında “Acil önlem alınmalı” denilmesine rağmen, devlet kurumları tarafından hiçbir çalışma yapılmadığı ve uranyum madeni çıkarılan yerlerde uyarı levhası ile tel örgü de konulmadığı öne sürüldü.

Köprübaşı’daki uranyum madeni çevresinde 2007-2008 yılları arasında “Köprübaşı (Salihli-Manisa) uranyum yatağı çevresinde toprak, su ve bitki örneklerinde uranyum düzeyleri ve olası çevresel etkilerinin belirlenmesi” konulu çalışma yapan Fırat Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz, bölgedeki uranyum kirliliğini tespit etmiş. Şaşmaz’ın 2008 tarihinde yayınlanan raporunda yöredeki uranyum yatakları üzerine ilk çalışmaların MTA tarafından 1961 yılında başladığı ve 1974 yılına kadar devam ettiği belirtiliyor. Raporda, yörede 1970 ve 1980 yılları arasında Etibank tarafından tesis kurularak, leaching yöntemi ile kayaçlar içerisindeki uranyumun kazanıldığı dile getiriliyor.

Yöredeki uranyum yataklarından 17 Ocak 1975 tarihinde ilk nükleer yakıt için gerekli olan “Sarı Pasta” üretildiğinin gerçekleştirildiğini aktaran Şaşmaz, daha sonra bu sarı pasta üretiminin durdurulduğunu ve tesislerin terk edilmiş bir şekilde bırakıldığını aktarıyor.

'Yüz yıllarca sürecek kirlilik'

Köprübaşı uranyum yatağı ve çevresi, Şaşmaz’ın çalışması kapsamında toprak, bitki ve sulardaki uranyum kirlilik potansiyeli bakımından incelenmiş. Bu amaçla yataklar çevresinde yetişen çok sayıda bitki toplanırken, bunların kök, gövde, yaprak ve tohumlarındaki ağır metal miktarları saptanmış. Bunun yanında uranyum yatağı çevresindeki çok sayıda kaynak, kuyu ve derelerden akan suların analizleri yapılarak uranyum miktarları da belirlenmiş.

Bölgeden değişik yerlerden yörede yağışların en bol olduğu mayıs ayı ile en az olduğu eylül-ekim aylarında 30 adet su örneği ve 63 adet toprak örneği alınmış. Bu kaynak ve kuyularda yer alan suların bazılarında yüksek oranda uranyuma rastlanmış. Özellikle uranyum yataklarının bulunduğu alanlardaki yer altı sularının uranyum açısından oldukça fazla kirlendiği dile getiriliyor.

Şaşmaz, raporda şu ifadelere yer verdi:

“Madencilik çalışmaları yapılan bölge ve alanlar, üzerinde herhangi bir iyileştirme çalışmaları yapılmadan olduğu gibi terk edilmiştir. Böyle alanlarda uranyum, hem kısa, hem de uzun dönemde içerisinde, hem yüzey, hem de yer altı suları tarafından sürekli yıkanarak yöredeki toprak, su ve bitki örtüsünün kirlenmesine neden olmaktadır. Bu alanlar mevcut haliyle korunduğu takdirde yüzyıllarca devam edecek bir kirlilik kaynağı olarak kalacaktır. Böyle alanların zaman geçirilmeden kirlilik kaynağı olmaktan çıkartılıp, çevreye zararsız hale gelecek şekilde korunması gerekmektedir.”

'Suda on kat fazla uranyum'

Raporun “Sonuçlar” kısmında suların ve toprağın yanı sıra bitkilerde de önemli ölçüde uranyum tespit edildiğinin altı çiziliyor:

“Bu kirlenmeden, bölgedeki topraklar, yetişen bitkiler ve su kaynakları oldukça fazla etkilenmiştir. Bölgeden alınan çok sayıda bitkinin değişik kısımlarının uranyum analizleri yapılmıştır. Topraktaki uranyum miktarının çokluğuna bağlı olarak, bitkiler de doğrusal oranda bünyelerine uranyum almışlardır.”

Yöredeki su örneklerine ait analiz sonuçlarında ise şunlar ifade ediliyor:

“Özellikle Kasar, Ecinlitaş, Kemhallı, Killik ve Kınık bölgelerindeki kaynak sularının önemli oranda uranyum bakımından kirlendiğini göstermiştir. Yukarıdaki bölgelerdeki kirlilik miktarları, WHO, EU ve USEPA gibi örgütlerin ortaya koydukları standart değerlerin (20 ppb olduğu kabul edilirse) çok üzerinde, bazen bunun 10 katından daha büyük değerlere sahip olduğu görülmektedir. Bu sular, yöredeki insanlar tarafından hiçbir kısıtlamaya ve uyarıya maruz kalmadan, günlük ihtiyaçlarında içme ve sulama amaçlı olarak kullanmaktadırlar. Bu durum, hem yörede yaşayan insanlar, hem de diğer canlılar için çevresel bir risk oluşturmaktadır. Bölgedeki uranyumca zengin bu sular, Gediz Nehri’nin başlıca kaynaklarını oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu durum Gediz Vadisi’nde yaşayan tüm canlıları direk veya dolaylı olarak etkilemektedir.”

'Milyonlarca insan dolaylı olarak etkileniyor'

Şaşmaz’ın raporunun önemli tespitlerinden biri de yöredeki su kaynakları ve barajla ilgili. Çalışma sahasından Demirci ve Gördes çaylarının geçtiğini kaydeden Şaşmaz, “Daha sonra bu çaylar Gediz Nehri ile birleşerek Demirköprü Barajı’na dökülmektedir. Buradan çıkan sular Salihli, Turgutlu, Manisa ve son olarak da İzmir’de Ege Denizi’ne dökülmektedir. Köprübaşı’dan Ege Denizi’ne dökülünceye kadar yaklaşık 150-200 km arasında yol kat etmektedir. İçerisinden geçtiği yerleşim yerlerinde, yer altı su akiferlerini beslemekte, zirai alanların sulanmasında ve yer yer de açılan kuyular yoluyla da içme amaçlı olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla Gediz Nehri aracılığıyla milyonlarca insan bu suyun etkilerinden dolaylı olarak da olsa etkilenmektedir” dedi.

'Bölge rehabilite edilmeli'

Bu bölgelerden alınan kuyu ve kaynaklara ait sularda 230 ppb’ye varan yüksek oranda uranyum gözlendiğini vurgulayan Şaşmaz, bölgeden kaynaklanan yüzey sularının coğrafik olarak daha alt bölgelerdeki havzaların yer altı sularını beslemesi nedeniyle hem içme hem de tarımsal alanda kullanılan sulama suları açısından potansiyel bir risk oluşturduğuna dikkat çekiyor. Şaşmaz, yöredeki kirlilik ile ilgili şu önerilerde bulunuyor:

“Bu nedenle içme suları, kullanma ve sulama sularının yanında her türlü yiyecek, meyve ve sebzelerde de uranyum değerinin sıfır olması hedeflenmelidir. Bunun uranyum kirliliğine neden olan tüm doğal ve yapay kaynakların risklerini olabildiğince azaltmak için uranyum bulunan doğal alanlar üzerinde iyileştirme çalışmaları yapılmalı ve mevcut yataklar çevreye zarar vermeyecek şekilde rehabilite edilmelidir.”

Tarih: 21.04.2014
Kaynak:
Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .
 
Senaryo korkunç bunun için önlem alınmalı ben okurken panik oldum acaba önlem alması gerekenlerde panikolmuşmudur.
 
'Seçim sürecinde bu tür çalışmalara sıcak bakılmıyor'

Kasar Köyü civarındaki ölçümlerin ardından görüştüğümüz Köprübaşı ilçesi AKP’li belediye başkanı Zafer Mergen, seçim sürecinde bu türden bir çalışmaya sıcak bakmadığını söyledi. Mergen, ilçesinin adının böylesi bir çevre sorunu ve radyasyonla anılmasının ilçeye zarar vereceğini ileri sürdü.

Bu neyin kafasıdır biri açıklamalı, söz konusu seçim olunca kanser teferruat mıdır? Bir belediye başkanı, halk sağlığını yakından ilgilendiren bir konu hakkında nasıl bu kadar cahil olabilir?
 
@Okan Karaçoban

Ne yazıktır ki; belediye başkanının bu duruma böyle bir açıklama yapmış olmasına çok da şaşırdığımı söyleyemiyorum.. Artık herşey siyasi ve hatta şahsi!
 
Manisa'da yüksek radyasyon için 6 yıldır bir şey yapılmamış!

Manisa Köprübaşı’ndaki eski uranyum madeninde yaşanan nükleer felaketle ilgili ilk araştırmanın 1995 yılında yapıldığı ve 7 rapor yayınlandığı ortaya çıktı

Manisa Köprübaşı’ndaki nükleer skandalla ilgili bölgede araştırma yapan Fırat Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz, bölgedeki Kasar, Killik, Kınık, Kemhallı, Çamyurdu ve Döğüşören köylerinin derhal rehabilite edilmesi gerektiğini söyledi.

Özer Akdemir'in Evrensel gazetesinde yer alan haberine göre, Manisa’nın Köprübaşı ilçesindeki eski uranyum madeninde uzmanlar tarafından normal değerlerin tam 140 katı radyasyon ölçümü yapılmıştı. Ardından, bölgedeki radyoaktif kirliliğin 2008 yılında TÜBİTAK destekli araştırma yapan Fırat Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz tarafından belgelendiği ortaya çıkmıştı. Konuyla ilgili üst üste çıkan haberlerimizin ardından görüştüğümüz Şaşmaz, bölgedeki köylerin risk altında olduğunu ifade etmişti.

Köyler rehabilite edilmeli

Prof. Dr. Ahmet Şaşmaz, risk altında olan o köylerin ismini de açıkladı: “Köprübaşı’nın kuzeyindeki Kasar, Killik, Kınık, Kemhallı, Çamyurdu ve Döğüşören köyleri. Bunların bir kısmı mezra da olabilir. Bunlar uranyum yatağının üzerinde bulunuyorlar.”

Şaşmaz, bu köylerin hem yer altı, hem de yüzey sularının kirlendiğini tespit ettiklerini söyleyerek, “Buralarda acil önlem alınması gerekiyor. Bu alanların rehabilite edilmesi gerek. Özellikle Kasar köyü civarında yüzeyde yer alan uranyum nedeniyle risk daha da büyük” dedi.

Radyoaktif kirlilikle ilgili tam 7 rapor yayınlandığı ortaya çıktı

Manisa Köprübaşı’ndaki eski uranyum madeninde yaşanan nükleer felaketle ilgili ilk araştırmanın 1995 yılında yapıldığı ve o yıldan bu güne bölgedeki radyoaktif kirlilikle ilgili tam 7 rapor yayınlandığı ortaya çıktı.

Ege Üniversitesi emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Kayhan Kantarlı, Manisa Köprübaşı’ndaki nükleer skandalla ilgili olarak yaptığı literatür taramasından elde ettiği bilgileri yayınladı. Kantarlı, Evrensel’de çıkan haberlerin yanı sıra, bölgede bilim insanı ve uzmanların yaptığı araştırmaları derledi.

Kantarlı’nın araştırmasına göre, bölgedeki ilk araştırma 1995 yılında Prof. Dr. Rafet Kılınç tarafından yapıldı. Bu araştırmaya göre, Kasar köyü civarında normalin 1 katı radyasyon tespit edildi. Sonraki yıllarda yapılan ve tüm Gediz Havzası’nı kapsayan araştırmalarda da Prof. Kılınç’ın bulgularını destekleyen sonuçlar elde edildi. Araştırmalarda bölgeyle ilgili birçok önerinin ortaya atıldığını vurgulayan Kantarlı, son yapılan radyasyon ölçümlerinin, bu bilimsel önlemlerin hiçbirisinin dikkate alınmadığını gösterdiğini dile getirdi.

1995 yılından beri biliniyor

*R. KILINÇ (1995)
I.Gediz Havzası Erozyon ve Çevre Sempozyumu Bildirileri, 10-11 Ekim 1995, Salihli-Manisa, 182-190. “Köprübaşı Kasar köyünden alınan toprak örneklerinde normalin yaklaşık 10 katı fazla radyasyon bulunduğu saptanmıştır.”

* M. BAKAÇ, M. N.KUMRU (1999)
Köprübaşı ilçesi civarında var olan uranyum yataklarından dolayı ve bu bölgenin kuzey ve güneyinin gnays özellikli özellikli yapısına bağlı olarak Gediz Nehrinin bulunduğu havza içinde nehre dere, çay ve yeraltı suları sayesinde, tarım yapılan alanlara kadar taşınması söz konusu olabilir. Nehrin aktığı hat üzerinde özellikle Menemen, Manisa, Turgutlu ve Salihli yerleşim merkezleri arasında yetişen tarım ürünlerine ve dolayısıyla insanlara transferi kaçınılmazdır. Dolayısıyla buradaki radyasyon sadece o yörede yaşayan insanları değil, aynı zamanda nehir boyunca yerleşik bulunan yerleşim alanlarını da etkileyebilmektedir.

*A.ŞAŞMAZ (2008)
Köprübaşı uranyum yatağı ve yakın çevresi, hem doğal, hem de yapılan madencilik çalışmalarından dolayı bölge uranyum tarafından kirletilmiştir. Bu kirlenmeden, bölgedeki topraklar, yetişen bitkiler ve su kaynakları oldukça fazla etkilenmiştir. Bölgeden alınan çok sayıda bitkinin değişik kısımlarının uranyum analizleri yapılmıştır. Topraktaki uranyum miktarının çokluğuna bağlı olarak, bitkiler de doğrusal oranda bünyelerine uranyum almışlardır. Bu bitkiler içerisinde hiperakümülatör özellik taşıyan bitkiye rastlanmamıştır. Sadece Capsicum annium’ un kökü toprağına göre 4.44 defa daha fazla uranyum toplamıştır.

Özellikle uranyum yatağının bulunduğu alan ve çevrelerden beslenen suların, uranyum açısından WHO kriterlerine göre en az on kat daha fazla kirlendiği saptanmıştır. Bu suların, yöredeki insan ve hayvanlar tarafından içilmesi, sulama amaçlı kullanılması, daha alt kotlardaki su kaynaklarını kirletmesi, çevre sağlığı açısından önemli riskler oluşturmaktadır.

*M.N. KUMRU, B.AYDIN, B. BAKAÇ (2002)
Gediz Nehri’nden Ege Denizi’ne Taşınan Doğal Radyoaktivitenin (Radyum) Belirlenmesi Çalışmamızdaki 5 örnekte radyum değerinin yüksek çıkmasının bir nedeni de nehrin geçtiği ova üzerinde orta bölümdeki Salihli-Köprübaşı-Kula arasındaki metamorfik yapıların ve gnaysların yıkanmasıdır. Çünkü bu yapılar bünyelerinde radyoaktif elementleri çokça bulundururlar (Birsen, 1985). Demirci ve Salihli arasında uranyum yataklarının olduğu bilinmektedir. Aynı bölgede (Kasar köyü) yapılan başka bir çalışmada da (Kılınç, 1995), su örneklerinde normal değerlerin çok üzerinde yaklaşık 153 pCi/l lik radyasyon ölçülmesi bu bölgelerin gerçekten radyoaktivite açısından nehrin diğer kısımlarına oranla zengin olduğunun bir göstergesidir.

*C.ŞİMŞEK (2008)
Çalışma alanında yer alan uranyum cevherinin ince taneli olması nedeniyle su ve rüzgâr yoluyla çevreye kolayca taşınabilecek bir özelliğe sahiptir. Bu temel çalışmaların üzerine bölgedeki su ve topraktaki radyoaktif elementlerin insan sağlığı üzerine etkisinin daha detaylı bir çalışma ile ortaya konulması önerilmektedir

*Ö. ERDEM (2011)
Köprübaşı uranyum yatağı ve yakın çevresi, hem doğal, hem de yapılan madencilik çalışmalarından (antropojen) dolayı kirletilmiştir. Bu kirlenmeden, bölgedeki topraklar, yetişen bitkiler ve su kaynakları oldukça fazla etkilenmiştir.

*MTA’DAN BAYRAM ÇIRALI, NAZIM BİLGEN, NECMİ GÖNEN, UTKU SAĞDIK

“Kolay ve ucuz üretim olanağı sağlayan Köprübaşı cevherlerinden, bir santralın yakıt ihtiyacının yarısını karşılayacak olsa bile, 50-60 ton U3 08/yıl kapasiteli sarı pasta tesisinin kurulması, bu teknolojiye giriş ve güvence açısından çok önemlidir. Böyle bir görevle yükümlü Etibank’m bütün girişimleri desteklenmelidir.”

Tarih: 23.01.2014
Kaynak:
Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .
 
Üst