• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

Mutsuz çevre mühendisi

Lütfiye

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Haziran 2018
Firma
ÖZEL SEKTÖR
Şuanda bir geri dönüşüm firmasında çalışıyorum işimi öğrenme hevesiyle girdiğim bu yolda hergün neden bu bölümü yazdım ,neden burdayım bu insanlar böyle sorularıyla içim içimi yiyor. Sorularıma cevap bulamıyorum ne bırakabiliyorum ne de devam edebiliyorum. Benden başka bu durumu yaşayan var mı? Ne mesleki tatmin ne maaş durumu ne ortam hepsi kötü:( bana tavsiye verebilecek içimi bir nebze rahatlatacak cevaplara ihtiyacım var şimdiden cevap yazacaklara teşekkür ederim.
 
Geçmiş olsun. Yapılabilecek fazla bir şey yok. İlerisi için de çok şey beklemeyin. En iyisi bırakın ve başka mesleğe yönelin. Kendinize uygun bir kariyer planı yapın. Biraz maddi kayıp ve zaman kaybını göze alın ve kendinizi yeniden yapılandırın. İleride pişmanlık duymamak için bu şart.
 
@LÜTFİYE

Sizin adınıza üzüldüm. Yaptığınız işten zevk almadığınızda çekilmez olduğunu anlayabiliyorum. Hatta ileride o işi başka bir firmada yaparken, belki de daha da keyif alarak yapacaksınız. Şu an yaptığım işin aynısını başka bir firmada denediğimde sadece 1 gün dayanabilmiştim. Şimdi ise son derece keyif alarak aynı işi yapıyorum. Hoşlanmadığınız ortamda çalışacağınıza, birkaç ay dişinizi sıkıp yeni bir yer arayabilecekseniz, tavsiyem size bu olacaktır.

Ayrıca üstteki arkadaşın aksine, geleceğiniz de kötü olmayacak merak etmeyin. İlerisi için beklentileriniz, tamamiyle sizin elinizde. Karamsar olmayıp, kendinizi geliştirerek iyi bir yerlere gelmeyi amaçlamalısınız. Tabi biraz da şans gerekecek ancak bu şansı yeri gelecek siz yaratacaksınız. Çevre mühendisliği yapıp da memnun olmayan kişilere genel tavsiyem budur. Bu işi yapacağınız okul döneminden belliydi, eğer o dönem bırakmak aklınızın ucundan bile geçmediyse; şu an da gelmesin.
 
Cem bey gerçekleri hepimiz biliyoruz. Burada pembe gözlük takıp masal anlatmaya gerek yok. Bu arkadaş yanlış tercihlerinin kurbanı olmuş. En doğru hareket, şebnemin dediği gibi hayatı sıfırlamak olacaktır.
 
@Zoransavic
Gerçekler dediğiniz Devlete atanamamak ise, haklısınız. Ancak pembe gözlük taktığım ya da kimseye masal anlattığım yok. Örneğimle de bunu açıkladım zaten. Siz kötü bir şekilde hayata atıldıysanız, bunu tüm Çevre Mühendisliğine mal etmemenizi öneririm. Ayrıca ben de size bir Şebnem örneği vereyim; Masum Değiliz :) Eğer az da olsa kötü giden şeyler varsa hayatımızda, sorumluluğun tamamını başkalarına atarak hiçbir yere varamayız. Tabi bu benim düşüncem, zaten forumun amacı da bu. Herkesin kendi görüşünü belirtmesi.
 
@Cem Yılmaz
Şimdi şöyle bir durumda var okulda bize ne tarz insanlarla muhatap olacağımızı ve işin işleyişini , ne iş yapacağımızı gösterme konusunda yetersiz bence ilk hayal kırıklığımı işletme stajımda yaşadım. Belki burası sadece böyledir diye kendimi avuttum, mezun oldum danışmanlı veya fabrikada çalışırım diye hayal ederken yine kendimi geri dönüşümde buldum. Benden daha iyi bilirsiniz bu tarz işletmeleri ve işverenleri ve yine hayal kırıklığı. Demem o ki okulda bu kadar içeriğini bilseydim şuanda farklı bir yerde olurdum ama ne yazık ki burdayım daha iyisi var mı bilmiyorum bana denk gelir mi onu da bilmiyorum şans faktörü bende biraz eksik ne yazık ki. Fabrika veya danışmanlık düşündüğümde tesettürlü olduğum için işe alınmadığımda göz önüne alınırsa sektörde pek şansım yok sanırım :)
 
@LÜTFİYE

Buyrun bir yanlış düşünce daha :) Sizin mantığınızla düşünürsek, tesettürlü olmayanların çok mutlu olmaları ve her işte çalışabilmeleri mi gerek? Kırın artık şu düşüncelerinizi yahu, cahil de değilsiniz... Mühendissiniz siz. Mühendislik okurken öğretmediler mi size? "Doktorun amacı hayat kurtarmak, eczacının amacı kurtaracak ilaç satmak, öğretmenin amacı nesli yetiştirmek ve mühendisin amacı da çözüm üretmek" diye? E hani çözümleriniz? Sorunlardan kaçarak çözüm üretemeyiz, aksine üzerine gitmeniz gerektiği kanaatindeyim. Anlıyorum, ilk işinizden çok ümitsiz durumlara düşmüşsünüz ama bu sürekli böyle gidecek diye bir durum yok. Olmuyorsa bırakın, yeni işinizde yolunuza bakın. Ancak seçimlerinizi hiçbir zaman suçlamayın.
 
gerçek şu güzel ülkemde biz yeteri kadar görmüyoruz ve/veya yeteri kadar değerli olduğumuzu anlatamıyoruz.Bu konu tamamen ayrı bir tartışma konusu.Bence önce kendine bir sor bakalım ben ne yapmak istiyorum diye.Bende senin gibi danışmanlık-tat vb çalıştım ve şunu dedim kendime ben bu işi sevmedim başka sektöre gideceğim ve o şekilde yaptım ve şuan mutluyum.Ben tanıdığım bütün yeni çevre mühendisi arkadaşlara şunu diyorum fark oluşturun farkınız olsun.Mesela daha çocuk yaşta diyebileceğimiz kişi bu sorunu görüp çözüm üretmiş.
Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .
,
Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .

herkesin düşüncesi hayal gücü bir değil belki sen bizlerin görmediği bir sorunu çözeceksin.Ama temel soru şu ben ne yapmak istiyorum.Bunun cevabı anca sende biz sadece yol gösteririz ama o yolda yürüyecek olan sensin.
 
@Cem Yılmaz
Hayır ben tesettürlüyüm diye mutsuzum demedim bu nedenden de engel yedim diyorum. Benim bu hayatta en nefret ettiğim şey insanları dış görünüşüne göre yargılamak ve bunu yaşadım diyorum. Ben yazımda tesettürlüyüm diye mutsuzum tesettürü olmayan arkadaşlarım çok mutlu ibaresi kullanmadım. Bazı kurumsal firmalardan bu muameleyi gördüm buraya yazıyorum ki insanları dış görünüşüne göre ayrıştıranlar bir durup düşünsün benim tesettürüme göre şekillendirmesinler diyorum sadece.
 
@LÜTFİYE
Öncelikle Merhaba, o durumu yaşayanlardan bir tanesi benim. Bazen mutsuz olduğum anlar oldu. Bu bence şükürsüzlüktür. Biz bazen halimize şükür etmiyoruz. İşinizi severek yapın. Siz çevrenizdekilere aldırış etmeyin. Bana da diyen oldu; sen bu bölümü yapamazsın bırak, iş olanağı yok gibi. Şimdi çevre mühendisliğini başarı ile yürütüyorum ve Birde inşaat mühendisliğinde yüksek lisans yapıyorum. Şimdi mutsuz olmayı bırak ve kendini nasıl daha iyi geliştirsin, işini nasıl en iyi şekilde yaparsın onu düşün. Bol bol dua edin. Allah yardımcı olur ve helaliyle para kazanmayı nasip etsin. Bölümümüz çok güzel. Siz doğru yoldasınız.
 
Değerli meslektaşlarım,

2009 yılında başladığım iş hayatımın ilk yıllarını Marmaray Projesinde, daha sonra Gebze Orhangazi İzmir Otoyolu Projesi ve şimdi ise Çanakkale 1915 Köprüsü ve Otoyolu Projesinde Tekfen Mühendislikte Çevre Mühendisi olarak görev yapmaktayım. İlk yıllarımdan bu güne kadar yöneticilerimin de desteği ile önemli işlerde görev verildi fakat yapım aşamasında Çevre konularında bilinçli davranılmadığı için devamlı sıkıntı ve stres altında çalışmaya devam ettim. Bu mesleğin ne yazık ki en büyük dezavantajı da bu olsa gerek. Fakat bıkmadan usanmadan hergün aynı konularda uygunsuzlar ile ilgili rapor yazdım. Bu ısrarcılığın ve inatçılığın meyvelerini de böyle güzel bir projede çevre mühendisi olarak görev almakla edindim. Demem o ki sizlerde insanların neler düşündüğünü önemsemeyin severek ve inatla yaptığınız işin peşinden gidin. Huzurlu çalışmalar!
 
Bende birkaç tavsiyede bulunmak istiyorum. Mutsuzluğunun ana sebebinin aslında işiniz değil kendiniz olduğunu anladığınız anda mutluluğa doğru en büyük adımı atmış olursunuz. Yukarıda çözüm üretmeye dair güzel bir örnek verilmiş. O örnek doğru bir örnek bence de. Lütfiye hanım hayatımızın her devresinde bizi mutsuz edebilecek olaylar yaşayacağız. Şu devrede sizi mutsuz eden şey işinizden hoşnut olmamanız. Yarın bir başka şey olacaktır, eminim. Bence en önemli şey o mutsuzluğu, mutluluğa çevirebilecek bir şeyi kendiniz bulmanızdır. Kendiniz. Örneğin iş ile ilgili bir amaç, bir hayal gibi. Şu an geri dönüşüm sektöründe çalıştığınızı söylediniz mesela. İleride kendi işinizi kurmanız? Çok daha iyi bir işletmede/fabrikada vb. bi yerde çalışmanız? Yurt dışında kariyer planlarınız ? Bu saydıklarım mesleğimizin ülkemizde henüz yeterince öneminin kavranmaması nedeniyle kimine göre ekstrem kimine göre ulaşılabilir örnekler. Toparlayacak olursam, bir gün oturun ve olmak istediğiniz yeri düşünün. İş yeri sahibi, büyük bir fabrika personeli, yurt dışında kendi şirketini kurmuş bir işveren, akademisyen vs. gerçekten olmak istediğiniz yeri hayal etmenin bir zorluğu yoktur umarım :) Sonra belirlediğiniz hedef için mücadele etmeye başlayın. Yukarıda yine şans örneği de verilmiş ama ben buna pek katılmıyorum çünkü ben şansa pek inanmıyorum. Ben emeğe ve verilen emek karşısında elde edilen başarıya inanıyorum. Buna dini olarak da bakabilirsiniz. Bence hiçbir mahsuru yok, Allah emek verene nasip ediyor. Ne olmazlar oluyor, inanın. Sizin şuan ki düşünce yapınıza göre mevcut çalıştığınız yeri iş yeriniz olarak görürseniz mutsuz olursunuz ama hedefinize ulaşmak için kullandığınız bir basamak olarak görürseniz masanızın üzerine 2 dosya daha koyarsınız. Şunu da öğreneyim bunu da öğreneyim dersiniz. Esas olan bir amaç belirleyerek, akılcı bir şekilde o amaca doğru ilerlemektir diye düşünüyorum.
 
Hayat senin karar ver uygula istemekle olmaz caba göstermek lazım, çalışmak lazım kendini geliştir desem ucu açık en dogru gelişimi sen bulacaksın, giyim kuşam görünüş cevre yabancı dil, oturması kalkması makyaj v s daha daha içinde hepsi senin elinde genel kültür vs vs uzun bir konu derinlemesine bir konu,
karar ver ne yapabilirim iyi bir hayat için kendi işini kurmaya bak bak yada kendi çarkını planını yap, beklendin ne sen ne potansiyelin ne . hayat herkese aynı herkes ister iyi bir iş iyi kazanç daha az çalışmak ama kimse kimseye bunları bedelsiz vermez( bazen şans adama vuruyor guzel iş yuksek kazanç istisnadır bu)

keyfim olsaydı uzun ve çok sey yazardım moralini tavan yapardım ama şuan zorlana zorlana yazıyorum.
sonuç işi işte bırak çok düşünme kimseye maşını sorma para odaklı yaşamayı kesersen mutlu olabilirsin hayatın kendisi bu babalarımız annelerimizde aynı koşullarda çalışıp emekli oldu, çok dert edinme birde sakıncası yoksa nere mezunuzuz tecrübeniz yabancı dil durmu çizim vs nasıl, yazarsan daha geniş ve anlaşılır bir yazı yazacağım.

Bir filozof, “Hayat doğduğumuzda hepimize bir mermer bloğu verir. Bazılarımız ondan güzel bir heykel yaparız, bazılarımız ise hoyratça peşimizden sürükleyip paramparça ederiz” demişti.

Kaybedenler de kazananlar gibi benzer ve farklı özelliklere sahiptir. Bazıları Leonard Cohen’in deyişiyle ‘görkemli kaybeden’dir. Bazıları ‘yokluğu anlaşılmaz’dır.

Bazıları kaybederken başkalarına da zarar verir. Bazıları ise ‘sadece kendine zararlı’ kaybedendir. Kazananlar gibi kaybedenler de, ‘felsefeli kaybedenler’ ve ‘felsefesiz kaybedenler’ diye ikiye ayrılabilir.

Kazanmak gibi, kaybetmek de bağımlılık yapabilir. Kaybetmişliğiyle barışmanın ötesine geçip, kaybetmeyi kimlikleştirmek de mümkündür. Bu bağlamda ‘param yok’ demekle, ‘ben fakirim’ demek arasında dağlar kadar fark vardır. Kaybetmeyi kimlik haline getirmek, -ki bunun Türk usulü versiyonu arabeskleşmedir- kaybetmeyi kalıcı ve ‘sürdürülebilir’ hale getirir.

Hiç kimse durduk yerde kaybeden olamaz. Kaybeden olmak için de bazı şekillerde düşünmek, bazı şekillerde davranmak, bazı şeylere inanmak gerekir. Kaybeden olmanın da yapılacaklar ve yapılmayacaklar listesi vardır. Kaybetmek için doğanlar pek fark etmeseler de, kaybetmek için de çaba harcamak gerekir!

Peki hayat oyununda kaybetmeye yatkın insanların, düşünce ve davranışlarında sıklıkla karşılaşılan ortak özellikler nelerdir?

1- İç disiplin yetersizliği

Başarısız insanların birinci ortak özelliği, irade gücü zayıflığıdır. Kendini içinden disipline ederek, bir amaca doğru harekete geçirememek bu insanların en büyük eksiğidir.

İrade gücü, insanın kendi iç güçlerini bir mercek gibi toplayıp, bu gücü bir amaca yöneltmektir. İradesi zayıf olduğu için kendini kontrol edemeyenlerin, olayları ve diğer insanları yönetmesini beklememek gerekir.

2- Zaman kullanım bilincinde zayıflık

Başarılı ya da başarısız herkesin 24 saati vardır, farkı yapan bu zamanı nasıl kullandıklarıdır. Başarmak istediği işleri, bir zaman çerçevesine oturtup, yani ‘işleri takvime bağlayıp’ sonra da kendini o programına göre denetleyenler, iyi bir kişisel organizasyon sistemi kurmuştur.

Belli bir amaç ve yön duygusuyla hareket etmeyenler, zamanının değerini de bilemez. Yapılacak işleri olanlar için zaman geçer, bir amacı olmayanlar içinse zaman döner! Sabah olur, öğlen olur, akşam olur, tekrar sabah olur!

3- Başarıyı dış faktörlere bağlama eğilimi

Bernard Shaw ünlü esprisinde, “Başarı tamamen şansa bağlıdır, inanmıyorsanız başarısızlara sorun!” der. Başarısızların, hayatlarındaki sonuç-ları kendi karar ve seçimlerine bağlamak yerine, kader, kısmet, şans ve şartlar gibi dışsal faktörlere bağlama eğilimi yüksektir.

Egolarını savunmak ve öz saygılarını korumak için, başarısızlığı “Rüzgar karşıdan esiyordu, hakem karşı tarafı tutuyordu” gibi dış faktörlere bağlarlar. Bu tutumun tehlikesi nedir? İnsanlar başkalarını ve şartları çok fazla suçlarsa, öğrenmeye zaman bulamaz.

4- ‘Saydı’ tipi düşünmeye yatkınlık

Başaranlar, önlerindeki şartlardan nasıl başarılı bir sonuç çıkarabileceklerini düşünür. Başarısızlık merkezli düşünenler ise, ‘başka şartlarda olsa-lardı’ neler yapabileceklerini anlatıp durur. Bu ‘saydı’ tipi düşünmedir. Bu tür kadınlar, ‘erkek doğsalardı’ neler yapabileceğini anlatırken, bu tür erkekler ‘kadın doğsalardı’ neler yapabileceklerini sayıklar.

Daha ilkokula bile gitmemiş olan İbrahim Tatlıses, “Urfa’da Oxford olsaydı, biz de giderdik” der! Kısacası, başarı sonuç alır, sevinir ve susar. Başarısızlık konuştukça konuşur. Çünkü elinden iş gelme-yenlerin, dilinden çok söz gelir! Cenap Şahabettin’in deyişiyle “Yerinde sayanlar yürüyenlerden daha çok gürültü çıkarır.”

5- Arabeskleşmeye yatkınlık

Başarısızlığa götüren tavırlardan biri de arabesk düşünmeye yatkınlıktır. Arabesk hayat görüşü sürekli bir ‘başarısızlık beklentisi’ içindedir. Kendini ‘bela paratoneri’ gibi görür.

Arabesk söyleyerek başarılı olunabilir ama arabesk bir dünya görüşüyle başarıdan başarıya koşmak pek mümkün değildir. Arabesk tavırlılar, söylemek yerine söylenmeye yatkın; anlatmaktan çok alınmaya eğilimlidir. Sürekli bir ‘kurban psikolojisi’ içinde kıvranır. Eziklik ile ezme içgüdüsü arasında savrulur, ‘doğru dozda tavır’ sorunu yaşarlar.

6- Atalet ve tembelliğe yatkınlık

Bir şeyi yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Onu niçin yapmanız gerektiğini de biliyorsunuz. İsterseniz nasıl yapabileceğinizi de biliyorsunuz. Yapmamakla neler kaybettiğinizi de biliyorsunuz. Yaparsanız neler kazanacağınızı da biliyorsunuz. Elinizi kolunuzu bağlayıp, yapmanızı engelleyen birileri de yok.

O halde sizin içinizde olup, sizi durduran nedir? Atalet!

Atalet, miskinlik, tembellik, üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi hareket etmek, yılgınlık demektir. Kaybedenlerin ana ruh hali, tembellik ve atalet psikolojisidir.

7- Kaybetme korkusundan kazanmaya kalkışmama

Bİr araştırma insanların “Ya başaramazsam” diye korkanlar ve “Ya başarırsam” diye korkanlar diye ikiye ayrıldığını göstermiştir. Pek çok insanda, başarısızlık korkusundan çok ‘başarı korkusu’ olduğu ortaya çıkmıştır.

Başarı korkusu, bazı kişiler-in başarılı olunca samimiyetlerini kaybedeceklerini, arkadaşları tarafından eskisi gibi sevilmeyeceklerini, ‘insanların onlara çıkarları için yaklaşacağını’ düşünüp, başarıdan uzak durması demektir.

Önemli bir diğer grup ise, ‘ya başarılı olduktan sonra zirvede kalamaz, gördüğümden eksik yaşarsam’ kaygısıyla başarıdan uzak durmaktadır. Kısacası, başarısızlar hem ‘ya başarırsam’dan, hem de ‘ya başaramazsam’dan korkarlar!

8- Psikolojik iç sabotajlara yatkınlık

Başarısız insanların beyninde, psikolojik iç sabotaj mekanizmaları bolca bulunur. Beyinleri adeta şizofrenik bir ikiye bölünmüşlük halindedir. Bir tarafları inşa ederken, diğer tarafları imha eder. Bir tarafları ileri iterken, diğer tarafları geri çeker.

Neyin doğru neyin yanlış olduğu, neyin ileriye götürdüğü, neyin geride bıraktığı konusunda net değillerdir. Başarı konusunda derin bir kafa karışıklığına sahiptirler. Kafası net olmayan insanların, eylemleri de net olmayacaktır. Nazımın bir deyişini biraz değiştirirsek, “Bana kafanızın içinde başarının net bir resmini yapabilir misiniz?”

9- Kendini geliştirmeye kapalılık, kurnazlığa yatmak

Azgelişmiş insanların, katakulli kapasitesi çok gelişmiş olur! İşini en doğru ve verimli şekilde nasıl yapacağına kafa yormak yerine, önce o işin kurnazlığına kafa yormak, tipik bir ‘azgelişmiş başarısız insan’ tavrıdır. Bu tür insanlar, ülkemizde çoğunluk olduğu için, yaygınlıktan gelen rahatlığa sahiptirler. Kurnazlık, otoriter ve azgelişmiş toplumlarda yaygındır.

Ege Cansen’in deyişiyle ‘bilgi açığını kurnazlıkla, beceri yetmezliğini ise kabadayılıkla kapatma’ eğilimi başarısızların karakteristiğidir. Başarısızların çoğu yeni şeyler öğrenmeye kapalı bir zihin yapısına sahiptir. Hayat ve başarı üzerine yeni şeyler öğrenmektense, kendi arabesk ezberlerini tekrarlamayı tercih ederler. Yaşadıkları olaylardan çıkardıkları dersler bile, daha önce çevreden duydukları kulaktan dolma fikirlerdir.

10- Başarı hakkında yanlış yargılara sahip olmak

Başarılı insanlar ‘başarının sırrı’nı bilir. Başarısız insanlar da bilir! Arada bir fark vardır, başarısızlar yanlış bilir! Daha da kötüsü, bazıları doğrusunu bilmek de istemezler! Çünkü başarının kendi ellerinde olabildiğine inanmak, insanı sorumluluk altına iter. Nasıl başaracağını öğrenip hayatının sorumluluğunu taşımak yerine, kişisel gelişim kitaplarını ve yazarlarını suçlamak çoğu insana daha kolay gelir.

Başarı da, futbol ve siyaset gibi, hemen herkesin fikir sahibi olduğu ama çok az insanın birinci sınıf bilgi sahibi olduğu bir alandır. Beynimiz başarı hakkında hurafeler ve ‘leylek hikayeleri’yle dolu. Başarısızların, yapması gereken ilk şey, başarı üzerine yeni şeyler öğrenmek değil, başarı hakkında bildiklerinin bazılarını unutmaktır!

Yazan:Mümin Sekman
Yazı tarihi: 24.02.2010
Yayınlanan yer: Milliyet Gazetesi
 
Değerli meslektaşlarım birbirinden değerli tavsiyeler ile yorumlarını yapmışlar.

Arkadaşlar enseyi karartmayalım. Hepimiz mesleki, çevresel, zamansal veya başka boyutlardan kaynaklı umutsuzluğa düşebiliriz. Aylarca işşiz kalabiliriz. Burada yapabileceğiniz hareket olumlu düşünmek, bir hedefe odaklanmak ve çevrenizdeki olumsuz eleştirilere (ne kadar olumsuz olursa olsun) kulak asmamaktır. Forumda ve burada yazan arkadaşlarım arasında, forumda olmayan birlikte çalıştığım ve çalıştığım zamanların her saniyesinin paha biçilmez olduğu insanlarla tanıştım. Ve bu insanların hepsi kendi çapında kendi hedefledikleri doğrultuda başarılı insanlar oldular. Bunu ilgilendikleri müşterilere sorarak ve çalıştıkları firmalarda kendilerinden bahsederek anlayabilirsiniz. Bu mesleğe bir isim bıraktılar. Sürüyle isim sayabilirim ve bu hiç de pembe gözlükle bakmak sayılmaz. Bu insanların her biri içine düştükleri umutsuzluklardan, olumsuz durumlardan çalışarak, inanarak ve sebat ederek çıktılar. Çevrelerindeki olumsuz görüşleri sadece bir eleştiri olarak benimsediler ancak hayatlarının merkezine koyup oradan hareket etmediler. Çalıştılar, sabrettiler, inandılar ve başardılar.
 
Lütfiye Hanım merhaba,
Geri dönüşüm alanında çalışan ve seven arkadaşlarımıza çok saygı duyuyorum fakat, çalışabileceğiniz tek alan bu değil. Mesleğe yeni atılan bir mühendis olarak, geri dönüşümü sevmemişsiniz ve sizi biraz yormuş, bence durum bu. Şansınızı; danışmanlık, ÇED, arıtma(Su&Atıksu Arıtımı), Biyogaz, projelendirme gibi alanlarda değerlendirebilir, kendinizi daha çok mutlu edeceğiniz bir alan oluşturabilirsiniz. Bu alanlarla birlikte; yalnızca mühendislik eğitiminizin yeterli olabileceği, KYS ya da İSG konularında kendinizi geliştirebilir ve farklı sektörlere de geçiş yapabilirsiniz. Bu bir mecburiyet olmamalı sizin için. Mutlu değilseniz farklı arayışlara girin.
 
Günümüzde sadece Çevre Mühendisleri değil, diğer tüm mesleklerde de işini sevmeyen milyonlarca insan çalışmaktadır. Çünkü bir insan çevresinin ürünüdür. Üniversite okumamız gerektiği empoze edilir, meslek sahibi olmamız gerektiği empoze edilir, erkekse kişi mutlaka para kazanması empoze edilir. Bunlar bireyin kendi kararı olmayıp içinde yaşadığı toplumun prangalarıdır. Eğer cesaret edebilirseniz kendinizi yönetmeye, artık başkasının yönetiminde olmanıza gerek kalmaz.
Ayn Rand'ın Hayatın Kaynağı isimli kitabını okumanızı şiddetle tavsiye ederim. pdf drive diye bir sitede pdf si vardı indirip okuyabilirsiniz. Mutlaka başarılı olacağınız ve yapmak için yanıp tutuştuğunuz bir şey vardır Çevre Mühendisliğinin içinde, o kadar geniş bir çalışma sahası var ki. Ve bana kalırsa Mühendisler çok güçlüdür, toplumun dişli çarklarıdır, yeter ki para için ruhlarını satmamış, kendi hayat projelerini yönetmelik denen sadece yazıda kalmış kurallarla sınırlandırmasınlar. Zaten onlar mühendislik yapamazlar, mühendis deney yapar, sonuç alana kadar vazgeçmez ve sadece kendisiyle yarışır. Plazalarda dükkan kiralayıp zengin sanayici kovalamak mühendislik değildir.
Bu arada mutsuz çevre mühendisleri, aslında sorgulayan çevre mühendisleridir ve her biri sistemin onları öğütmesine direnen sağlıklı beyin yapısına sahiptirler.
 
Güzel kitaptır. Ben de tavsiye ederim.

Ben farklı bir bakış açısı sunmak istiyorum. Mutsuzluğumuzun kaynağı bizleriz; kendi hareketlerimiz, davranışlarımız ve bunların sonucunda katlanmak zorunda olduğumuz sonuçları. Hayat içinde çok fazla bilinmeyen ve kaotik oluşumu içinde barındırırken, bizler yaptığımız her hareketin, her küçük çıkarımızın sonucunda devirdiğimiz çamların, kırdığımız bardakların dönüp dolaşıp bizi bulacağını unutarak umut ediyoruz.

Kendi yaptığımız haksızlıkları haklı görüyor, sırf başarılı olmak için üstlerine bastığımız dostlarımızı unutuyor, hayatını kötü bir şekilde etkilediğimiz kişilerin sorumluluğunu taşımıyor, sahte güven aşılıyoruz. Daha korkuncu bunları kendi yarattığımız yalan dünyanın içinde, yalan-dolan ile kurduğumuz düzenin içinde adına "profesyonellik" diyerek kendimizi avutuyoruz. Kendi camdan tavanımızı kendimiz, tamamen kendi ön yargılarımızla, kendi korkaklığımızla oluşturuyor ve zıplayıp kafamızı ona çarptığımızda kendi kendimizi doğruluyoruz. Oysaki etrafımıza şöyle bir baksak bizim gibi kendi camdan duvarları ve tavanları olan başka insanları da göreceğiz ve bu bizim farkındalığımızı artıracak, kendi kafesimizi kırabileceğiz. Ama gerçeği görmekten, algılamaktan, kabullenmekten o kadar korkuyoruz ki kendi kısır döngülerimizi kendimiz oluşturuyoruz.

Size kendimden örnek vereyim. Çocukluğumda, gençliğimde bir fiziksel rahatsızlığımdan ötürü oldukça zorluk çektim. İletişimim çok kötüydü, kimseyle konuşamazdım, kendime güvenim ise yok denecek kadar azdı. Hep kendi kaderime lanet ederdim. Neden böyle oldum, neden tedavi edilemiyorum, neden çok çirkinim, neden kimse konuşmuyor, neden herkes kaçıyor? Neden, neden neden? Sonra bir şey farkettim. İnsan yaş alınca ve iletişimi bozuk olduğundan ötürü sürekli dışlandığında, kendisini kitaplara vs verdiğinde bir kaç noktayı çok iyi anlıyor. Her eksiklik sizi başka noktadan tamamlıyor. İnsanların çoğunun farkında olamadığı bir duyunuz gelişiyor. Hissediyorsunuz, anlıyorsunuz, empati kuruyorsunuz. İnsanların söylediğinin arkasına bakıyorsunuz ve aslında size söylemediği, anlatmak istediği şeyi görüyorsunuz. Farklı oluyorsunuz. Bir de inatçı oluyorsunuz. Birisinin size gelip "bunu yapamazsın" demesi size dokunuyor ama inat ediyorsunuz ve yapıyorsunuz. Sonra bir şey daha farkediyorsunuz. Aslında bir şeyi yapmak için tek şey yeterli: İstemek. İstiyorsunuz, yapıyorsunuz, yapıyorsunuz, yapıyorsunuz. Bir noktadan sonra istemek kafi gelmiyor. Bir şeyler eksik. Çok geçmeden onu da buluyorsunuz: İnanmak. Kendinize inanmak, Allah'a inanmak adına ne derseniz diyin. İnanç, istek, inat. Bazen inançlı olmak, istekli olmak, inatçı olmak da yetmiyor. Bazen sabır da gerektiğini görüyorsunuz. En iyi yemekler sabırla, pişerek, pişmeyi bekleyerek ortaya çıkar. Rahmetli dedemin çocuklarına söylediği bir cümle varmış benim de hayat felsefem oldu: Çalışın, sonra Allah'tan isteyin. Vermemek O'nun şanına yakışmaz"

Bu yazdıklarımın çok "profesyonelce" olmadığının farkındayım ama "amatör" ruhlu olmak beni hayatta tutuyor. Hem son zamanlarda soğuk görünmek, milletin üzerine basmak, sinsice küçük hesaplar yapmak da "profesyonellik" tanımı içinde yer almaya başladı. İsteyen profesyonel kalabilir. Ben amatör olup insan olmaya devam edeceğim.
 
Üst