• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

Okunası bir yazı..

CMNet Okuru

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eylül 2015
Kocam bir mühendisti. Onunla sakin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sakin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı…

Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sakinlik beni yormaya başlamıştı. Eşimin bir zamanlar çok sevdiğim bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu.

İş ilişkiye gelince oldukça içli, hatta aşırı hassas bir kadınım. Oysa kocamın sakinliği, başka bir deyişle vurdumduymazlığı, evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış, uzaklaştırmıştı.

Sonunda kararımı ona da açıkladım: boşanmak istiyordum.

Şaşkınlıktan gözleri açılarak ‘niye?’ diye sordu.

‘Gerçekten belli bir sebebi yok’ dedim, ‘sadece yoruldum.’

Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu: işte, sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki!

Sonunda sordu: ‘seni caydırmak için ne yapabilirim? ‘

Demek ki söyledikleri doğruydu: insanların mizacı asla değiştirilemiyordu. Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu.

‘İşte mesele tam da bu’ dedim. ‘Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim. ‘

‘Diyelim dağın tepesinde bir uçurum kenarında bir çiçek var. O çiçeği benim için koparmak, düşüp vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına, hatta ölümüne mal olacak. Bunu benim için yapar mısın?’

Yüzümü dikkatle inceledi ve ‘Sana bunun cevabını yarın vereceğim’ dedi.

Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu.

Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu. Boş bir süt şişesini mutfak masasının üzerine koymuş, altına da bir not bırakmıştı.

‘Sevgilim’ diye başlıyordu,

‘O çiçeği senin için koparmazdım’ Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam ettim.

‘Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında, onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım var.’

‘Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden önce eve varabilmem üzere koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım var.’

‘Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde hep yolu kaybettiğinden, yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var.’

‘<Sadık arkadaşın>ın her ayki ziyaretinde sebep olduğu, karnındaki krampları rahatlatabilmem için avuçlarıma ihtiyacım var.’

‘Evde oturmayı sevdiğinden, içe kapanıklığını dağıtmak, can sıkıntını hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem, hikâyeler anlatabilmem için ağzıma ihtiyacım var.’

‘Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan gözlerinin bozulması kaçınılmaz olduğundan, yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem, saçlarında görülmesini istemediğin beyaz telleri ayıklayabilmem, merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem, çiçeklerin renginin – gençliğinde senin yüzünün rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için gözlerime ihtiyacım var.’

‘Ama seni benden daha fazla seven biri varsa, evet o uçuruma gidip, o çiçeği senin için koparırım bir tanem.’

Baktım, mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu.

Gözyaşlarım mektuba düşüyordu.

‘Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa lütfen kapıyı aç canım. Çok sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum.’

Koşarak kapıyı açtım. Endişeli bir yüzle ve ellerinde sıkıca tuttuğu susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi.

Artık çok iyi biliyordum: beni ondan daha çok kimse sevemezdi. O çiçeği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim.

Bu gerçek aşktı.

İlk yıllardaki heyecanlar içinde görmeye alıştığımız aşkın, seneler sonra o heyecanlar kaybolup gittiğinde, huzur ve durgunluk içinde de hep var olmaya devam ettiğini göremeyebiliyoruz.

Oysa aşk hep vardır. Belki artık heyecansız, belki artık romantik değil… Belki sıkıcı, tekdüze, hatta belki yüzsüz… Ama hep oralarda bir yerdedir.

Çiçekler ve romantik dakikalar ilişkinin başlaması için elbette gereklidir. Bir zaman sonra bunlar gitse de gerçek aşkın sütunu ebedi kalır.

Hayat tam da böyle bir şeydir...
 
Yaşamayana masal gelir, bu anlatılanlar.
Gerçek aşkı arayan sadece kendini kandırır,
İlk öpüş ve ilk aşk unutulmaz derler , o aşk ile bir ömür de geçmez,.........
Gerçekten tek beden olabilenler mutluluğu hak edenlerdir,
Sevgi ile kalın,
 
Yaşlı bir adam sokağa adımını atar atmaz bir aracın çarpması ile yere savrulur. Çevreden yetişenler yardımına koşar. Bakarlar ciddi bir şeyi yoktur. Lakin yine de bir hastaneye götürüp kontrol ettirmek isterler. Doktor kontrolünü yapar bir şey olmadığını görür. Ama bir iki tetkik yaptırmak ister.

Kazazede yaşlı ise bir an önce hastaneden ayrılmak ister. Doktor sorduğunda "randevum var" der. Dokt...or tetkik yapmadan bırakmaya yanaşmaz. Yaşlı adam ise gitmekte diretince doktor, randevusunun kiminle olduğunu sorar o da anlatır. Eşinin yıllardan bu yana alzaymır hastası olduğunu söyler. Evde her türlü bakımını yıllarca kendisinin yaptığını anlatır.

Kendisinin de güçten düşmesi üzerine bakımevine yatırdığını söyler ve ona bir söz verir. "Seni her gün ziyarete geleceğim. Her gün kahvaltıyı seninle yapacağım" der. Doktor söze karışır. "İyi de" der, "Bu kadar niye acele ediyorsun. O zaten seni de tanımıyor. Geldiğini ve gittiğini de bilmez zaten" der. Yaşlı kazazedenin verdiği cevap ise kulaklara küpe yapılacak cinstendir:

"Onun bilip bilmemesinin ne önemi var. Ne söz verdiğimi ben biliyorum ya."
 
Bizler de kul olmaya söz verdik ama............
Dünyada her türlü negatiflik insan oğlunda,
Yer yüzünün halifeleri olan insan ne halde anlatmaya kelimeler yetmez,
Sözün senet olduğunu bilenler için geçerlidir söz vermek,
Fazla söze ne hacet,
Sözün ağızdan çıkan ses olmadığını bilenlerin çok olduğu bir dünyaya,
Kazasız ve verilen sözlerin tutulması dileği ile,
 
Üst