• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

Tüketirken 'tükeniyoruz'

Fatih Özcan

Site Kurucusu
Katılım
7 Aralık 2008
Şehir
Yurt Dışı
Firma
ABL Group
Ekli dosyayı görüntüle 11754

Yalnızca son 50 yıl içinde bile dünya genelindeki içme suyu tüketimi üç kat, fosil yakıt tüketimi de beş kat arttı. Kuzey Çin'deki yeraltı suyu seviyelerinden Kuzey Atlantik'teki balık tarlalarına kadar bütün yenilenebilir kaynaklar tehlike altında.
Tarih profesörü Gary Cross, An All-Consuming Century (Tam Bir Tüketim Yüzyılı) adlı kitabında yirminci yüzyıldaki ideoloji savaşlarını “tüketiciliğin” kazandığını söyler. Yakın geçmişteki ekonomik ve siyasi tarih kayıtlarının çoğunda kapitalizm ya da demokrasinin komünizmi yendiğinin belirtilmesine karşın, Cross, çağımızın temel ideolojisinin tüketicilik olduğuna ve birçok insanın günümüze bu gözle baktığına bizi ikna ediyor. Gary Cross’un kitabının özellikle Amerika Birleşik Devletleri üzerinde yoğunlaşmasına karşın, yaptığı analiz dünya nüfusunun hızla artan bir bölümü için geçerlidir. Kısa süre önce yapılan bir araştırmaya göre, 1,7 milyar insan, yani insan nüfusunun yüzde 27’si tüketim toplumu haline gelmiştir. Bu insanların aşağı yukarı 270 milyonu ABD ve Kanada’da, 350 milyonu Batı Avrupa’da ve 120 milyonu da Japonya’da yaşamaktadır. Fakat dünya genelindeki tüketicilerin yaklaşık yarısı gelişmekte olan ülkelerin vatandaşlarıdır (Çin’de 240 milyon, Hindistan’da 120 milyon kişi). Küreselleşme milyonlarca insanı tüketim maddeleriyle tanıştırdıkça ve bu ürünleri yapıp dağıtmak için gerekli olan teknoloji ve sermayeyi sağladıkça, son yirmi yıl içinde gelişmekte olan ülkelerdeki tüketici sayısı büyük bir hızla artmıştır.
Fakat dünyanın zengin seçkinlerinde ve giderek artan düzeyde de orta sınıfta görülen tüketim son yıllarda ihtiyaçları karşılamanın, hatta düşleri gerçekleştirmenin çok ötesine geçerek başlı başına bir amaç haline geldi. Sanki dünyanın büyük bölümü İkinci Dünya Savaşı Sonrası satış analisti Victor Lebow’un öğütlerini dinliyor. “Son derece üretken ekonomimiz ... yaşamımızın her alanında tüketim yapmamızı; ürün satın alma ve kullanmayı bir ayin haline getirmemizi; tüketim sayesinde ruhumuzu ve egomuzu tatmin etmemizi bekliyor... Ürünleri giderek daha büyük bir hızla tüketmemiz, bitirmemiz, eskitmemiz, yenisini almamız ve atmamız gerekiyor.” Çok nadiren böylesine açık dile getirilen bu model son elli yılda küresel ekonomide görülen benzersiz büyümeyi ateşledi ve yüz milyonlarca insan için gelir ve iş imkanı sağladı.
Oysa sınırsız tüketim çabasının ağır bir bedeli de vardı ve günümüzde bu bedel de tüketimin kendisi kadar hızlı büyüyor. Tüketim için kullanılan geniş kaynakların birçoğu sürdürülebilir düzeylerin çok üzerinde sömürülüyor. Yalnızca son 50 yıl içinde bile dünya genelindeki içme suyu tüketimi üç kat, fosil yakıt tüketimi de beş kat arttı. Kuzey Çin’deki yeraltı suyu seviyelerinden Kuzey Atlantik’teki balık tarlalarına kadar bütün yenilenebilir kaynaklar tehlike altında. Zaman içinde kaynakların kullanılmasındaki verimlilik arttı ve tüketilen kaynakların yerine yenileri getirildi ama son elli yılda izlenen yol çok açık: sürekli artan tüketimin yarattığı kirlilik ve kaynaklardaki bozulmalar giderek çoğalıyor ve bunun bedeli yalnızca mahvolmuş ekosistemlerde değil, özellikle en yoksul kesimdeki hastalıklarda ve sefalette de görülüyor. Fosil yakıt tüketimindeki artıştan dolayı atmosferde biriken milyarlarca ton karbon dioksit de, iklim değişimleri haline dönüşerek bu bedeli tüm dünyaya ödetiyor.
Asıl zorluk bundan sonra başlayacak. Küresel tüketim katarı iyice hızlandı ve gelecek yıllarda hem insanlardan hem de doğal dünyadan beklentileri daha da artacak. Bu hızın örneklerinden biri Çin’de görülüyor. 1980’de ülkede hemen hemen hiç özel otomobil yokken 2000 yılında beş milyon otomobil satıldı.2003 yılında ABD’de ehliyetli sürücü sayısından fazla otomobil vardı ve benzini adeta içen şehir içi jeepleri en çok satılan araçlardan biriydi. 2002’de yapılan evler 1975 yılındakilere oranla yüzde 38 daha genişti, oysa evlerin içindeki ortalama insan sayısı azalmıştı.
Amerikalılar da genişledi; hatta öylesine şişmanladılar ki, onların büyük beden giysi, daha sağlam mobilya, hatta battal boy tabut gereksinimlerini karşılayabilmek için milyarlarca dolarlık bir sanayi kuruldu.
En zengin ulusların tüketim arzuları tatmin edilemezse, dünya genelindeki tüketimi, gezegenimizi tanınmayacak hale getirmeden önce sınırlama olasılığımız da yok gibi görünüyor.
Tüketim kötü bir şey değildir. İnsanlar hayatta kalmak için tüketim yapmalıdır. Dünyanın en yoksul kesimleri ise daha rahat ve geniş olanaklara sahip yaşamlar sürmek için daha da fazla tüketmelidir. Fakat tüketim kendi başına bir amaç haline geldiğinde, örneğin bireyin yaşamdaki en önemli hedefi olduğunda ya da bir hükümetin ekonomik başarısının temel ölçütü olarak görüldüğünde, insanları ve çevreyi tehdit eder.
Yirminci yüzyılda birçok insan için bolluk yaratan toplu tüketim ekonomileri, yirmi birinci yüzyılda farklı bir sınavla karşı karşıyadır: piyasada sayısız ürünün birikmesine değil, çevreye en az zararla herkes için daha yüksek yaşam kalitesi sunmaya odaklanmak.
Tüketim alışkanlıklarının kökeninde toplumsal etkenler de yer alır. Tüketim bir anlamda, insanların bireysel ve topluluk kimliklerini ifade ettikleri bir toplumsal eylem biçimidir (örneğin belirli bir siyasi partinin gazetesini seçmek ya da belirli bir grubun uyguladığı modayı izlemek).
Gıda, su ya da başka ürünler için duyulan ve belli bir kapasiteyle sınırlı olan dürtülerin aksine, toplumsal güdüler tüketimde tatminsizliğe yol açabilir.
Sözgelimi 1954 yılında ortalama bir İngiliz’in rahat bir yaşam sürmesi için yiyecek, giysi, barınak ve ulaşım araçları yeterliydi. Zenginliğin iki kat artmasıyla birlikte 1994 yılında harcamalarda görülen artış ise toplumsal ve psikolojik gereksinimleri karşılamaya yönelik bir çabaydı. Örneğin, bir çift ayakkabının dışında alınan ayakkabıların amacı ayakları korumak değil, rahatlık, tarz ya da statü elde etmek olabilir. Bu tür arzular sınırsız olabileceği için, tüketimi daha da artırma potansiyeline de sahiptir.



NaturalHaber
 
Üst