• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

Vejetaryenler haklı çıktı ! (çevre kirliliği eşdeğeri)

Can Avşar

Antalya İl Temsilcisi
Etkinlik Grubu
Katılım
25 Şubat 2009
Şehir
Antalya
Firma
ARÜV ÇEVRE MÜH. A.Ş.
Çevre kirliliği açısından 110 gram pişmiş kuzu et yemek orta büyüklükte bir otomobille 21 km yol gitmeye eşit. Aynı miktarda sığır eti yemek ise bu yolun yarısı kadar... WASHINGTON - İklim değişikliği tehdidi sadece gazla ve petrolün yanmasıyla değil, metan gazı çıkaran hayvanlarla ve o hayvanların dünyanın her yerinde orta sınıfın akşam yemeği mönüsünde yer alan etlerinin üretim zinciri ile de ortaya çıkıyor. Washington’daki kâr amacı gütmeyen Environmental Working Group’un araştırmalarına göre kuzu doğaya en çok karbon yayan hayvan.

Environmental Working Group, her yiyeceğin ‘beşikten mezara’ kadar karbon alanını hesapladı. Çalışmalara göre, diğerlerine nazaran en çok karbon yayan hayvan olan kuzu, yediği her bir kilo için 40 kilo karbondioksit üretiyor. Kuzudan sonra en çok karbon üreten hayvan, her kilo için 27 kilo emisyonla yine geviş getirenlerden sığır. Grubun üst düzey analisti Hamerschlag bu konuda, haftada dört kez biftek yiyen bir ailenin 3 ay arabanızla yol katetmiş kadar çevre kirliliğine sebep olduğunu belirtiyor.

Portland ile ortalaşa yürütülen analizler, hayvan yemlerinde kullanılan tarım ilaçları ve suni gübrelerini, çiftlik hayvanı satışındaki artışı, bunun sürecini, taşınmasını ve yemek haline gelmesini kapsıyor. Kalanlar arasındaki imhalar bile hesaba katılıyor.

Aynı kriterler çiftlik balıkları, tahıl, süt ürünleri ve sebzeler için de uygulanıyor. Şaşırtmayan sonuç ise etin, dikkate alınan hemen hemen bütün kategoriler arasında en suçlu yiyecek olarak yerini alması. George Orwell’ın “Animal Farm”ındaki gerçek ise yenilebilir canlıların eşit olmadığı.
GELECEĞİN YEMEKLERİ “BÖCEK PİZZASI” VE “BÖCEK MAC” Mİ?
Dünyada açlık sınırında yaşayan bir milyar insan, imtiyazlı sınıflar için en temel ihtiyaçlardan feragat edilmemesi gerektiğinin en önemli hatırlatıcısı.
Lüksü seçme hakkına sahip olanlar için, farklı yiyeceklerin – mercimekten kuzu pirzolasına kadar – çevreyi, küresel ısınmaya karşı mücadeleyi ve insan vücudunu nasıl etkilediği konusunda araştırmalar ve analizler yol gösterici olabilir.

Mesela 90 sayfalık, tat tomurcuklarının ne istediği ile vicdanın ne istediği arasında kişisel konfor alanını belirlemeye yardım eden "A Meat Eater's Guide to Climate Change and Health" bu konuda iyi bir el kitabı.

Son zamanlarda yapılan araştırmalar, tüketilen gıdaların insan vücuduna ve çevreye etkisi üzerine geniş kapsamlı bir bakış açısı sağlıyor. Yiyeceğin kaygısız tüketimi günleri geçmişin parçası olarak kaldı. Özellikle et sevenler için...


NTV Yeşil Haber
Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .
 


" o hayvanların dünyanın her yerinde orta sınıfın akşam yemeği mönüsünde yer alan etler " bu lafa bittim ben:) o zaman şu üst sınıfın yemek menüsünü bi incelemek gerekiyor sanırım... :D
 


güzel alıntı ama üslupa ilgili bazı çekincelerim var.

şöyle ki:
"yediği her bir kilograma 40 kilogram co2 üretebilmesi" kütlenin korunumuna aykırı gibi geldi. sanırım "üretim tüketime dönüşene dek, hayvanın bakımı, beslenmesi, kesimi ve son kullanıcıya ulaştırılması için harcanan enerji ve yem sarfiyatı sonucu 40 kg karbondioksit salınıyor" demek istemiş. sonra kilogram yerine kilo gibi ne olduğu bilinmeyen bir ölçü kullanmış. teknik değil.

teknik dil konusunda biraz fazla hassaslık yapıyor gibi görünüyorum belki ama nedenlerim var. geçen aylarda çmo nükleer karşıtı bir toplantı düzenledi. sunumlar esnasında enerji ve küresel ısınma konusunda çok bilgili olduğu her halinden belli bir çevreci abimiz kW.saat birimini kW/saat diye telaffuz etti. neyse, ortamda bir fizik profesörü vardı düzeltti hemen ama allahtan o prof çevreci idi. nükleerci ve kötü niyetli biri olsaydı -ki aslında bu iki kelime çoğu zaman aynı kapıya çıkar- "daha enerjinin birimini bilmiyorsun gelmiş enerji piyasası üzerinden nükleer enerjiye karşı çıkıyorsun" derdi.

sonuçta bizimki gibi toplumlarda tartışmalar kişilere saldırma ve kişilerin teknik yeterliliğini sorgulama üzerinden yapılır, fikirler üzerinden değil. bu sebepten teknik konularda insanları aydınlatacak özel "gladyatörler" falan üretmeliyiz bence. tv'lerde falan sıkça görünen depremci, şifacı, şifreci, şıracı, bozacı, cehalet yayıcı tiplerin üzerine salmalıyız.

gerçi gazali bi lafı var, "cahillerle tartışmayın, ben hiç yenemedim" demiş. haklı da. ama artık devir değişti. teknik ilerledi, sezginin, felsefenin yerini bilim ve matematik aldı. vicdan ve açık görüşlülük kavramlarını haiz teknik insanın karşısında duracak cahil görmedim daha. vay be. nerden nereye geldim. neyse.
 


Teknik dildeki hassasiyetiniz için ayrıca teşekkür etmek isterim. Üniversite başlarında kıymetini tam kavrayamamıştık birimlerin fakat daha sonra önemini her haliyle hissetmeye başladık.
 
Üst