• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

Asit Yağmurları

Fatih Özcan

Site Kurucusu
Katılım
7 Aralık 2008
Şehir
Yurt Dışı
Firma
ABL Group
2.5 meq/litre (yaklaşık pH 5.6) den daha yüksek hidrojen yoğunluğuna sahip sulu veya donmuş atmosferik birikim olarak tanımlanan asit yağmurları, fosil yakıtların yanması, kükürt içeren metallerin eritilmesi ve diğer sanayi işlemlerinden kökenlenen önemli bir hava kirlenmesi sorunu olarak kabul edilmektedir.
Özellikle endüstriyel faaliyetler esnasında bacalardan kontrolsüz olarak açığa çıkan gaz ve partiküller çok uzak mesafelere dahi taşınarak bitkiler ve topraklar üzerinde birikmektedir. Havaya verilen gazlar başta karbonmonoksit, kükürtdioksit, azotdioksit, hidrojenflorür ve hidrokarbonlar gibi kirletici emisyonları içermekte ve bunların fazlalığı asit yağmurlarına neden olmaktadır.
Oluşan asit yağmurları çevreye olumsuz etkiler yapmaktadır. Bu etkiler insan, toprak, bitki göl ekosistemlerine birbirleriyle bağlantılı olarak ve kompleks bir şekilde oluşmaktadır. Asit yağmurları hava kirletici emisyonların azaltılmasıyla önlenebilecektir. Bunun içinde fosil yakıt tüketimini azaltma, yakıtın ve enerjinin verimli kullanımını arttırmak ve alternatif enerji kaynaklarından yararlanmak gereklidir. Ayrıca asit yağmurları kontrollerinin lokal tedbirlerin yanısıra, millletlerarası antlaşma ve tedbirleri de gereklidir.


Dökümanın tamamına ekten ulaşabilirsiniz.
 

Ekli dosyalar

  • asityagmurları.pdf
    68.6 KB · Görüntüleme: 368
yani evet siz daha iyi bilirsiniz gerçi ama sebep olan gazlar veya asit yağmuru sonucu oluşan gazlar,bunlar hakkında bilgi arıyorum...
 
Genel olarak NOx ve SOx lerin havadaki su buharıyla birleşmesiyle Nitrik asit ve Sülfirik asit türevleri oluşur bunlarda yağmur ile yer yüzüne seyreltik bir şekilde inerler..
 
evet,bunlar hakkında kaynak nerden bulabilirm acaba ? proje ödevim varda çok önemli yardımcı olursanz çok sevinirim ...saygılar
 
Asit Yağmurları


Asit yağmuru esas olarak sanayi tesislerinden, konutların ısıtılmasından ve otomobillerden kaynaklanan ;sülfür ve azot oksitleri içeren su buharı emisyonlarının yol açtığı asit çökelmesidir. Endüstriyel faaliyetler, konutlarda ısınma amaçlı olarak kullanılan fosil kökenli yakıtlar, motorlu taşıtlardan çıkan egzoz gazları ve fosil yakıtlara dayalı olarak enerji üreten termik santraller faaliyetleri sonucu havayı kirletmekte, kükürtdioksit, azotoksit, partikül madde ve hidrokarbon yaymaktadır. 2 ile 7 gün arasında havada asılı kalabilen bu kirleticiler atmosferde çeşitli kimyasal reaksiyonlara uğrayarak zamanla çok uzaklara taşınabilmektedir. Bu kirleticiler, atmosferdeki su partikülleri ve diğer bilişenlerle tepkimeye girerek sülfüroz asit (HSO), sülfürik asit (H2SO4) ve nitrik asit (HNO3) oluşumuna neden olmaktadır. Hiçbir yabancı maddeyle kirletilmemiş bir atmosferde bile yağmursuyu hafif asidik karakterdir ve pH derecesi 5.6 civarındadır. Çeşitli yanma olayları sonucu havaya karışan SO2, SO3, NOx gibi gazlar atmosferde asit oluşumuna neden olmakta ve bunların yeryüzüne ulaşması ile asit yağmurları oluşturmaktadır. Bunların yeryüzüne dönüşleri kuru ve yaş asit
depolanması sonucu oluşur. Hava kirleticilerinin en yaygın olanı SO2’dir. Her yıl tonlarca SO2 çeşitli kaynaklardan yayılarak atmosfere karışmaktadır. Bu emisyonların en önemli bölümü elektrik üretmek amacıyla çok büyük miktarlarda katı ve sıvı yakıtlar yakan termik santrallerden oluşmaktadır. NOx’in atmosferdeki bulunuşu yaklaşık olarak yarı yarıya taşıt egzozu ve sabit yakma tesislerinden kaynaklanmaktadır. Bu gazlar atmosferde gaz çevrimine girerek nitrik asit (HNO3) oluşumu ile sonuçlanan zincirleme reaksiyonları tamamlayarak asit yağışların oluşmasını etkilemektedir.

Asit Yağmurunun Oluşumu

Havayı kirletmekte olan, kükürtdioksit, azotoksit, partikül madde ve hidrokarbon yaymaktadır, bu kirleticiler atmosferde çeşitli kimyasal reaksiyonlara uğrayarak zamanla çok uzaklara taşınabilmektedir. Bu kirleticiler, atmosferdeki su partikülleri ve diğer bilişenlerle tepkimeye girerek sülfüroz asit (HSO), sülfürik asit (H2SO4) ve nitrik asit (HNO3) oluşumuna neden olmaktadır. Hiçbir yabancı maddeyle kirletilmemiş bir atmosferde bile
yağmursuyu hafif asidik karakterdir ve pH derecesi 5.6 civarındadır. Bundan dolayı yağmursuyunun pH derecesi çok kolay 5.6 nın üstüne çıkabilir. Böylece asit yamurları oluşur. Ayrıca Hava kirliliğine CO’nun %52, SO2’nin %18, Hidrokarbonların %12 ,NO2’nin %6 ve diğer parçacıkların %12 oranında katkıları vardır.
Asit Yağmurlarının İnsanlara Etkisi Yaş ve kuru çökelme sonucunda atmosferden yeryüzüne geçen sülfat, nitrat gibi anyonlarla toksik metallerin, kırsal bölgelerde toprağın ve göllerin asitleşmesine neden olan ve kentlerde ise insan sağlığını doğrudan etkileyebilecek düzeylere erişmelerinin yanında, toprağa çökelmeleri sonucunda da insanların özellikle çocukların sağlığını dolaylı olarak etkilediği bugün artık bilinmektedir. Özellikle çoçuklarda olmak üzere solunum yolu enfeksiyonu olmak üzere çesitli iltihaplanmalar ve bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi sağlık sorunlarına sebep olmaktadır.Hava kirliliği olmayan yerlerle karşılaştırıldığında, hava kirliliği olan bir yerde iki kat daha fazla insan kronik bronşitten şikayet etmektedir.
Asit yağmurunun doğaya etkileri Hava kirliliğinin sonucu olan azot oksitler özellikle bitki örtüsüne zarar veriyor (asit yağmuru). Hava kirliliği, başka etmenlerin yanı sıra ormanların ölmesine de neden oluyor. 1989’a değin Almanya’daki ormanların yüzde 52’sinin hasta olduğu belirlenmişti. İsveç’te ise asit yağmuru nedeniyle 18 bin göl zarar görmüştür, 4 bin göl ise artık ölü sayılmaktadır. Güney Kutbu üzerindeki ozon katmanı 1970’lerin ortasından bu yana her yıl biraz daha inceliyor.

Bu katmanın başka yerlerde de inceldiği, örneğin 1969-86 arasında Almanya üzerindeki bölümünün yüzde 3 oranında azaldığı belirlenmiştir. Bugünkü bilgilerimize göre ozon katmanındaki bu azalmaya kloroflüorokarbon gazları yol açıyor. Birçok ülkenin gündeminde bu koruyucu katmanı kurtarmak için alınacak önlemler tartışılmaktadır. Yeni Zelanda’da ozon katmanının yüzde 7’sinin ortadan kalkması sonucu morötesi ışınlarda yüzde 14 oranında bir artış olacağı, bunun da deri kanseri hastalıklarını yüzde 28 oranında artıracağı hesaplanmıştır. Morötesi ışınların artması ayrıca biyolojik etkinlikte de azalmaya, dolayısıyla yiyecek maddesi üretiminde önemli düşüşlere yol açmaktadır.
Ozon katmanındaki deliğe koşut olarak sera etkisi dene bir olay daha yaşanıyor. Bu, atmosferin giderek daha çok ısınması anlamına geliyor. Sera etkisine yol açan nedenler arasında karbon dioksit, su buharı, metan (yüzde 15’i sığırlar tarafından üretilmektedir), kloroflüorokarbon ve ozon gibi ısı tutucu gazların atmosferde gittikçe çoğalması gösterilmektedir.

Yalnızca atmosferde bulunan karbon dioksitin iki katına çıkması durumunda, yıllık sıcaklığın ortalama 3 derece artacağı düşünülüyor. Böyle bir değişimin tarıma, dolayısıyla da yiyecek maddesi üretimine yapacağı etkinin felaket düzeyinde olacağı açıktır. Bu durum, bugünkü tarım alanlarının daha kuzeye kaymasına da yol açabilir. Ama bu bölgelerde toprak o kadar verimli değildir, ayrıca güneydeki verimli topraklarda susuzluk nedeniyle çöle dönüşebilir.

Asit Yağmurlarının İncelenmesi

Ülkemizde asit yağmurlarını Araştırma Şube Müdürlüğü tarafından araştırılmaktadır. Araştırma Şube Müdürlüğü bünyesinde Hava Kirliliği ve Asit Yağmurları Araştırma Grubu olarak ODTÜ ile de ortaklaşa yürütülen çalışmalar çerçevesinde, özellikle asit yağmurları ve sınır ötesi kirlilik taşınımının belirlenmesine yönelik olarak çalışmalar yapılmaktadır. Bu amaçla 13 Nisan 1999 Çamkoru’da yağmur suyu toplamak üzere toplama sistemi kurulmuştur. Özellikle sınırlar ötesi kirliliğin iyi tespit edilmesi amacıyla çevresel ve kentsel kirlilikten etkilenmemesi için kentten uzak bir bölge olan Çamkoru bölgesi seçilmiştir. Ayrıca yer seçimi yapılırken asit yağmurlarının ülke ormanlarına verdiği zarar dikkate alınmıştır. Genel atmosferik sirkülasyonun yanısıra kentsel hava kirliliğinin etkilerinin de gözlenmesi amacıyla, benzer bir yağmur toplama düzeneği 19 Nisan 1999’da Ankara Bölge Meteoroloji Müdürlüğünde kurulmuştur.

İstasyonlardan toplanan örnekler sonucu elde edilen veriler kullanılarak yapılan genel kirlilik belirleme çalışmaları sürmektedir. Çamkoru ve Ankara Bölgedeki yağmurtoplama sistemlerinden alınan yağmur örnekleri içindeki eser miktarlardaki katyon ve anyonlar belirlenerek yağmur suyundaki kirlilik izlenmektedir. Elde edilen yağmur suyu örneklerindeki çinko, demir, kadmiyum, kalsiyum, klor, krom, kurşun, magnezyum,mangan, nikel, nitrat, potasyum, sodyum, sülfat, vanadyum maddeleri konsantrasyonları OTDÜ ile ortak proje çerçevesinde ODTÜ Çevre Mühendisliği laboratuarlarında ve de Araştırma Şube Müdürlüğü bünyesindeki laboratuarda yapılmaktadır.

Her iki istasyonda kurulu olan yağmur toplama sistemi toplam kirlilik birikimini ölçmeye yönelik olarak hazırlanmış sistemlerdir. Bundan sonraki çalışmalarda alımı kararlaştırılan otomatik yağmur toplama sistemlerinin kullanılması düşünülmektedir.Alınacak otomatik yağmur toplama sistemi sayesinde kuru ve ıslak birikim ayrı ayrı kontrol edilebilecektir. Bu sayede yağmur suyundan gelen kirlilik ve havadaki serbest halde dolaşan toz zerrelerinin neden olduğu kirlilik miktarı belirlenebilecektir.

Asit Yağmurlarının Etkileri

Asit yağmurları, tüm çevreye zarar vermektedir ancak bundan en çok etkilenen ormanlar ve tarım alanlarıdır. Bu yağışlar toprağın yapısındaki magnezyum ve kalsiyum gibi bitki gelişiminde önemli olan elementleri yıkayarak derinlere taşınmasına sebep olur. Bunun sonucunda ağaçlar ve diğer bitkiler topraktan yeteri kadar faydalanamaz ve kurur.

Asit Yağmurlarının Etkileri Genel Olarak Şunlardır;

  • Göllere ve akarsulara düşen asit yağmurları, sudaki asit dengesini bozar ve balıkları etkiler. Balıkların bu durumdan etkilenmesi besin zinciri yoluyla bizleri de etkilemektedir.
  • Havada bulunan sülfat solunum yoluyla alınmakta ve bronşit, astım, kanser gibi çeşitli hastalıklara neden olmaktadır.
  • Topraktaki alüminyumun çözülmesine neden olur ve ağaç köklerinin besinlerden faydalanmasını engeller.
  • Mermer, kumtaşı veya kireçten yapılan ve içerisinde kalsiyum karbonat bulunduran tarihi eserlere zarar vermektedir.
Asit Yağmurlarının Etkisini En Aza İndirmek İçin Alınabilecek önlemler;

  • Enerji üretiminde kullanılan termik santrallerin yerine, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. (Güneş Enerjisi, Jeotermal Enerji, Rüzgar Enerjisi vs.)
  • Orman yangınları engellenmeli, yeşil alanlar yaygınlaştırılmadır.
  • Şehir içi ulaşımlarda özel araçların yerine toplu taşıma araçları kullanılmalıdır.
  • Havayı olduğundan fazla kirleten kaçak kömür kullanımının önüne geçilmelidir.
  • Endüstriyel tesislerinin bacalarına filtre takılmalıdır.
  • Araçların bakımı zamanında yapılmalıdır.
 
ASİT YAĞMURLARI VE ÇEVREYE ETKİSİ

Asit Yağmurları kükürt ve azot dioksitlerin atmosferdeki nemle birleşerek sülfürik ve nitrik asitli yağmur, kar ya da dolu oluşturması biçiminde kirliliğe yol açmasıdır. Bu tür yağmurda tanecikler siste asılı olarak süspansiyon oluşturabilir ya da en kuru halde birikebilirler.

Asit yağmurlarının verdiği ileri sürülen zararın bir bölümünün aslında bazı doğal nedenlerden kaynaklandığı yapılan araştırmalar sonucunda anlaşılmışsa da, petrol ve kömür yanmasından oluşan kükürt dioksit ile otomobil motorlarından çıkan azot oksidin, asit yağmuru sorununu büyük ölçüde şiddetlendirdiği kesindir.

Kirliliğe yol açan tanecikler, kaynaklarından binlerce kilometre uzağa rüzgarla taşınabilir. Sözgelimi A.B.D‘nin kuzey doğusundaki asit yağmurlarına, Kanada'dan yayılanlar da katılmış, Kanada'nın doğusundaki kükürt içeren yağış, A.B.D 'den kaynaklanmıştır.

Bilim adamlarının tümü asit yağmurlarının denetlenmesi için bir an önce yasalar çıkarılmasını istemektedirler. Ne var, ki söz konusu yasaların yol açacağı harcamalar çok yüksektir, bu yüzden de sorunun çözülmesi sürekli ertelenmektedir.

Ekonomik faaliyet, kıtlığa karşı yapılan bir savaştır. İnsan bu savaşta bir takım değerleri üretip tüketirken başka bir değer olan kaliteyi ÇEVRE ’yi de tüketmektedir. Hava, su, yeşil ve toprak gibi ...... Biri kirlendiği zaman beraberinde, zincirleme olarak, diğerleri ve bunlardan yararlanan insanlar da kirlenmekte ve yok olmaktadır.

Görüldüğü gibi hava doğal ve yapay etmenlerce kirletilmektedir. Yapay etmenlerin temelinde insan bulunmaktadır. Fabrikadan, evlerden ve araçlardan çıkan dumanlar tarafından atmosfer durmadan kirlenmektedir. Bu kirlilik doğrudan olduğu gibi asit yağmurları yoluyla da bitkiye, insana, suya, toprağa ve taşa etki etmektedir.

Termik santrallerde, ısıtmada ve endüstri kurumlarında kullanılan kömür atmosfere kül (kadmiyum, arçelik, kurşun) CO2 ve SO2 yaymaktadır. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de kömür ve petrol tüketimi giderek artmaktadır. Artan taşıt sayısı da petrol tüketimini dolayısıyla atmosferdeki karbon monoksit gazını yükseltmektedir. Yanardağlar da havadaki SO2 ve CO2 gibi gazların miktarını arttırmaktadır. Bu gazlar havadaki su buharı ile birleşirler.




H2O+SO2 ______ H2SO4 (sülfirikasit) ve

H2O+NO2 ______ HNO3 (nitrik asit) olarak yere düşerler.

Hava kirliliği, ışınların yere ulaşmasını ve atmosfere yayılmasına da engelleyerek iklim üzerinde olumsuz etki yapmaktadır.Asit yağışları yapraklardaki klorofilin bozulmasına ve bitkinin sararıp kurumasına neden olmaktadır.


Bilindiği gibi bitkiler, fotosentez sırasında CO2 tüketir. Asit yağmurları, bitkileri kurutarak, diğer yandan atmosferdeki CO2 (karbondioksit) tutarının artması için ortam hazırlamaktadır. Başka bir anlatımla, bir olumsuzluk bir başka olumsuzluğu üretmektedir.

Bu asit yağışlarının etkilerini görebilmek için iki aşamadan oluşan deneylere girişilmiştir :

Birinci aşamada 16 saksıya kızıl çam, 20 saksıya fasulye ve nohut ekildi.

Kızıl çam ve fasulyeler 4 ’er saksıdan oluşmak üzere 5 ’er gruba ayrıldı. Her grup PH3, PH4,5, PH6, yağmur suyu ve çeşme suyu gibi asidik değeri farklı sularla sulandı. Çalışma 2 ay sürdü. Çalışmalara çeşitli sınıflardan 15 öğrenci katıldı.

Çalışmalarımızda kullanılmak üzere, topladığımız yağmur suyunun asidik değeri ölçüldü: İlk yağış PH5,5, ikinci ve daha sonraki yağışlar PH6 olarak saptandı. Bu da bize hava kirliliği ve onun oluşturduğu asit yağmurlarının çevremizde bir realite olduğunu kanıtlamaktadır.

AŞAMA
A ) TOHUM GRUBU

20 saksıya fasulye ile nohut karışık olarak ekildi. Bu 20 saksı, her biri 4 saksıdan oluşacak şekilde 5 gruba ayrıldı. Ekildiği tarihiden itibaren, her grup asidik değeri PH3, PH4,5, PH6 olan sularla, normal su (musluk) ve yağmur suyu ile sulandı. Her grupta 3 saksı esas alındı. İki ay boyunca gözlem ve ölçümler yapıldı.

Tohum – 1 Grubu (Yağmur suyu)

15.11.1999 22.12.1999 03.01.2000 24.01.2000
1. Saksı Ekim – Dikim
Çimlenme Nohut = 22 cm
Fasulye = 4 cm Nohut = 23 cm
Fasulye = kuru
2. Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 30 cm
Fasulye = 5 cm Nohut = 30 cm
Fasulye = 17 cm
İkisi de solgun
3. Saksı Ekim – Dikim
Çimlenme Nohut = 26 cm
Fasulye = 8 cm Nohut = 38 cm
Fasulye = 8 cm

Tohum – 2 Grubu (PH3)

15.11.1999 22.12.1999 03.01.2000 24.01.2000
1. Saksı
Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 20 cm
Fasulye = 4 cm Nohut solgun,
Fasulye kuru, toprakta beyazcıklar
2. Saksı
Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 31 cm
Nohut = 24 cm
Fasulye yok Sararmış ve kurumuş
3. Saksı
Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 10 cm
Nohut = 10 cm
Fasulye yok İkisi de kurumuş

Tohum – 3 Grubu (PH4,5)

15.11.1999 22.12.1999 03.01.2000 24.01.2000
1. Saksı Ekim – Dikim Yok Yok Yok
2. Saksı Ekim – Dikim Yok Yok Yok
3. Saksı Ekim – Dikim Yok Yok Yok

Tohum – 4 Grubu (PH6)

15.11.1999 22.12.1999 03.01.2000 24.01.2000
1. Saksı Ekim – Dikim Fasulye = 20 cm 22 cm 23 cm
2. Saksı Ekim – Dikim Fasulye = 18 cm
Fasulye = 11 cm 19 cm
13 cm 20 cm
13.5 cm
3. Saksı Ekim – Dikim Fasulye = 19 cm
Fasulye = 19 cm 20 cm
20 cm 21 cm
21cm

Tohum – 5 Grubu (PH6)

15.11.1999 22.12.1999 03.01.2000 24.01.2000
1. Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 18 cm Nohut = 21 cm
2. Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Fasulye = 9 cm Fasulye=11 cm
3. Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Fasulye = 5 cm Fasulye=7 cm



GENEL GÖZLEMLER :

a) Gövde ve renkte görülen değişimler

• PH3 = Çimlenme yavaş, önce hızlı olan büyüme yavaşlıyor. İki ay sonra sararma ve kuruma başlıyor.

• PH4,5 = Çimlenme yok.

• PH6 = Fasulye ve nohut diğer gruplara göre erken çimleniyor ve hızla büyüyor.

• Normal su : Nohut ve fasulye normal sürede çimleniyor ve büyüyor.

• Yağmur suyu : Normal sürede çimleniyor. Büyüme hızı normal. Ancak 2 ayın sonunda sararma başlıyor.

b) Bazı bitkiler topraktan çıkarıldı ve kök gelişmeleri incelendi

• PH3 = Köklerin ince, seyrek ve yukarıya doğru kıvrıldıkları gözlendi.

• Yağmur suyu (PH5,5-6) = Gövde daha kalın, köklerin sık ancak kısa olduğu gözlemlendi.

• Normal su = Köklerin uzun, kalın ve sık olduğu gözlendi.

• SONUÇ = Suyun asitlik değeri arttıkça köklerin uzunluk, kalınlık ve sıklık özelliklerinde normal olmayan gelişmeler görülmektedir.


B) KIZILÇAM GRUBU

Kızıl çam –1 Grubu (PH3)

9.12.99 22.12.99 12.01.2000 Fark
1.Saksı 8.5 cm 9.5 cm 9.8 cm 13 mm
2. Saksı 15 cm 15.5 cm 16 cm 10 mm
3. Saksı 2 cm 2.2 cm 2.3 cm 3 mm
4. Saksı 1 cm 1.5 cm 1.9 cm 9 mm

Ortalama Büyüme : 8.75 mm
Aylık Büyüme : 7.1 mm

Kızıl çam –2 Grubu (PH4,5)

9.12.99 22.12.99 12.01.2000 Fark
1.Saksı 8 cm 8 cm 8 cm 0 mm
2. Saksı 6 cm 6 cm 7 cm 11 mm
3. Saksı 4.5 cm 4.5 cm 5 cm 11 mm
4. Saksı 5 cm 5 cm 6 cm 11 mm

Ortalama Büyüme : 8.5 mm
Aylık Büyüme : 6.083 mm

Kızıl çam – 3 Grubu (Normal Su)

9.12.99 22.12.99 12.01.2000 Fark
1.Saksı 5 cm 5.5 cm 6 cm 11 mm
2. Saksı 1 cm 3 cm 4 cm 21 mm
3. Saksı 5.5 cm 6 cm 8 cm 25 mm
4. Saksı 4,5 cm 5 cm 6 cm 15 mm

Ortalama Büyüme : 18 mm
Aylık Büyüme : 14.875 mm

Kızıl çam – 4 Grubu (PH6)

9.12.99 22.12.99 12.01.2000 Fark
1.Saksı 3 cm 3.7 cm 5 cm 20 mm
2. Saksı 3 cm 3.8 cm 4 cm 20 mm
3. Saksı 1.5 cm 2 cm 2.5 cm 15 mm
4. Saksı 5 cm 6 cm 6.6 cm 16 mm

Ortalama Büyüme : 17.75 mm
Aylık Büyüme : 3.8416 mm



Tablolardan ve grafikten de anlaşılacağı gibi kızıl çamlardaki büyüme oranı, PH değeri arttıkça azalma gösteriyor. Ayrıca renkte koyulaşma ve az da olsa yaprak azalması görülüyor. Bilindiği gibi hava kirliliği ve asit yağışları öncelikle yapraklardaki klorofili olumsuz olarak etkilemekte, bu nedenle yaprak fotosentez yeteneğini yitirmekte; besin üretemez duruma gelen bitki kurumaktadır.
Gerçekten, asit yağışlarının yaygın olduğu yerlerde çamların gövdesi kesilmek suretiyle incelenecek olursa (Resim – 5) yalnız kabuk çevresi (2 ile gösterilen yerler) kuru, orta kesimler aşırı derecede ıslaktır. Böyle bir ağacın kereste değeri yoktur. Halk arasında bu şekilde hiçbir işe yaramayan insanlar için “su yutkunan adam” nitelendirilmesi yapılır. Görülüyor ki hava kirliliği ve yağışlar bitkilerin yalnız morfolojik yapısını bozmakla kalmıyor, aynı zamanda örneğin bir ağacı “ekonomik” olmaktan da uzaklaştırabiliyor.

Araştırmalar, iğne yapraklı ağaçların geniş yapraklara göre daha çok etkilendiği yargısını güçlendirmektedir.

YATAĞAN ZİRAAT MD.’DEN YÜKSELEN SES

Yatağanda da termik santralin yarattığı hava kirliliği ve oluşan asit yağmurları çevreye büyük zararlar vermektedir.


Yatağan Ziraat Müdürlüğü’nden gelen feryada kulak verelim :

“TERMİK SANTRALİNİN BİLİNEN BAZI BİTKİLER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ”

Zeytin ağacının yapraklarında SO2 etkisiyle çeşitli form ve büyüklükte, kırmızı kahve renkli parankima dokusunun tahribi ve çekmesi sonucu oluşmuş lezyonların meydana getirdiği, bu lezyonların birleşmesine takiben normalde ağaçta 18-20 ay kalması gereken yaprakların erkenden döküldükleri, böylelikle ağaçların çıplaklaştığı ve verimlerinin azaldığı kaydedilmiştir. SO2’nin (kükürt dioksit) neden olduğu bu prim er belirtiler yanında, yine yaprak kaybı ve bunun sonucunda beslenme yetersizliğine bağlı olarak sürgün uzunluğunda ve yaprak boyutlarında küçülme şeklinde sekonder belirtileri de oluşmaktadır.

Badem ağaçlarının yapraklarının damarlarında renk açılması, şeklinde beliren SO2 yanıkları oluşmakta bu, ağaçların erken yaprak dökmelerini ve meyve tutumlarının azalmasına neden olmuştur.
Tütün Bitkisi : Kükürt dioksit (SO2) gazının hassas olan tütün bitkilerinin özellikle sulama sonrası açık durumda olan yapraklarındaki stomalarından tolore edilebilir. Dozun üzerinde alınan SO2 hücreler ve yaprak dokusu düzeyindeki kimyasal ve fizyolojik reaksiyonları etkileyerek akut bir şekilde tütün yapraklarında kahverengi, eşit taraflı, yaprak leke ve yanıklarının oluşmasına neden olmaktadır.”

Bu feryat bindiği dünya gemisini delen insanoğlunun çığlığıdır. Bu ses, çevresel intiharın resmen belgelenmesidir.

MURGUL BAKIR İŞLETMELERİNİN ETKİNLİKLERİ

Murgul bakır fabrikalarının, çevresine günde 560 mg/m3 SO2 yaymakta olduğu bildiriliyor. Çevredeki tarım alanlarında armut, kiraz, elma, erik ve ceviz gibi meyve ağaçları bakır fabrikasının açılmasından sonraki 5 yılda kurumuştur. Kurum, zarar eden köylülere tazminat ödemek zorunda kalmıştır. Göktaş vadisindeki ormanlar büyük zarar görmüştür.

Ankara’da topoğrafik etkilerin sonucu (çukurda bulunması), 698 mg/m3’e kadar yükselen SO2, rüzgar tarafından dağıtılamamış ve çevredeki ibreli ağaçlara zararlı olmuştur. Yer yer kuruma olayları görülmüştür.

Ankara’da olduğu gibi, İstanbul’da da kış mevsiminde SO2 tutarı yükselmekte, insan ve bitki sağlığını tehdit etmektedir.

Soma, Tavşanlı ve Elbistan santralleri da atmosferdeki kükürt toz ve CO2 tutarını artırarak canlı yaşamı riske sokmaktadır.

Kentlere göç, plansız kentleşme, yakıt olarak kullanılan niteliksiz linyit tutarının artması ve alternatif enerji yerine elektrik üretiminde fosil kaynaklara (kömür, petrol) ağırlık verilmesi; gelecekte hava kirliliğinin daha da artacağını göstermektedir.

Ülkemizde demiryolları ve denizyolları gibi toplu ulaşım sistemleri yerine, karayollarına önem verilmesi, dumandan ve asitten daha uzun yıllar zarar göreceğimizin habercisidir.


AVRUPA ORMANLARI

Avrupa’da Büyük Sanayii Devrimi ile insanoğlu mal ve para olarak büyük kazanımlara kavuşurken, diğer taraftan “ çevre” gibi doğal bir zenginliği yitirdiğinin farkında değildi. Yalnız kazanmaya ve zengin olmaya koşullanmıştı. Zenginleştiği o ölçüde saldırgan tutumunu artırıyordu.

20. yy. başlarına gelindiğinde Avrupa Kıtası ormanlarını büyük ölçüde yitirmiş bulunuyordu . Geniş orman alanları, yer yer yangın görmüş gibi örselenmişti.

Günümüzde dünyanın en kirli kentlerini Avrupa kentleri oluşturuyordu :

Milano : 195 mgrS (mgKükürt)
Paris : 83 mgrS
Madrid : 71 mgrS
Frankfurt : 67 mgrS
Brüksel : 59 mgrS
Glasgow : 62 mgrS.
Londra : 57 mgrS
New York : 55 mgrS

Okumamış bir Crée Kızılderilisi ’nin sözleriyle gelişmiş olduğu söylenen Avrupa uluslarının yaptıklarıyla karşılaştırırsak: “okumuş” ya da “yüksek öğrenim görmüş” Avrupa ’lının bizde olduğu gibi yanlışlar içinde bulunduğunu görürüz..

O zaman en büyük doğal felaketlerin eğitimin içeriğine bağlı olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Eğitim sistemlerimizi gözden geçirmek durumundayız!
Avrupa kentlerinin uzak olduğuna bakarak kendimizi asit etkisinden korumuş ya da kurtulmuş saymamalıyız. Çünkü SO2 ve CO2 gazları, rüzgarlar tarafından 2000 – 3000 km. ötelere taşınabilmektedir. Örneğin; İstanbul’a kuzey ve kuzeybatı rüzgarları ile gelen yağışlar 4,2 PH – 4,5 PH arasında değişirken, güneyden esen rüzgarlarla gelen yağışların PH oranı 6 – 7 düzeyine inmektedir.

Hava sisli olduğu zamanlarda bu oran 3,8 PH olarak gerçekleşmektedir.

Görüldüğü gibi asit yağmurları, günümüzde ulusal olmaktan çok, uluslar arası bir özellik taşımaktadır. Her ülke kendisi bazı önlemler alırken, bütün dünya ülkelerinin birlikte almaları gereken daha büyük ölçekli önlemler bulunmaktadır.

EĞİTİM VE ÇEVRE

Eğitim ile çevre arasındaki ilişkiyi ortaya koymak amacıyla bir anket düzenlendi. Anket, İzmir’de yapıldı ve ankete 117 kişi katıldı. Katılanlardan 75’i yüksek okul mezunu idi. Asit yağmurları konusunda bilginiz var mı,sorusuna 62 kişi “evet” yanıtı verdi. Yüksek okul mezunu (75-62) 13 kişinin asit yağmurlarından habersiz olduğu anlaşıldı. Eğitim bu ise, bu nasıl eğitim? Bu değilse, eğitim nedir?

Asit yağmurlarından etkileniyor musunuz, sorusuna 45 kişi “evet” yanıtını verdi. Yüksek okul mezunu (75-45) 30 kişi başına yağan asit yağmurlarından bihaberdi. Başına düşenin asit mi, yoksa su mu olduğunu bilmeyen yüksek okul mezunu olan 30 kişi eğitimli midir?

Çevre sizin için önemli mi, sorusuna 45 kişi yanıtsız bırakmış, 3 yüksek öğrenimli de çevrenin önemini kavrayamadığı için “ evet” diyememiştir.
27 kişinin herhangi bir çevre örgütünü tanımadığı 4. sorunun yanıtından anlaşılmaktadır. Gerçek nerede? Eğitim nerede?

Çevre ile girişimleri olmayan veya çevre koruma ilgili girişimlerin ne olduğunu bilmeyen 71 kişinin bulunduğu, 5. sorunun yanıtından anlaşılmaktadır.
Okuduğunu yaşama uygulayamayan yüksek okul mezunu da olsa eğitimli midir?
6. soruda belirtilen hava kirliliği ve asit yağmurlarının nasıl önlenebileceği, sorusuna büyük bir çoğunluk (43 kişi) “eğitimle” yanıtını vermiştir. “Eğitimle” diyenlerin büyük bir bölümü de “mevcut eğitim sistemiyle değil” uyarısında bulunuyordu.
Crée Kızılderilisi’nin ülkesinde, 19.yy. kadar Avrupa’da ve 20. Yy kadar Türkiye’de hava kirliliği ve onun etkisiyle oluşan asidik yağışlardan eser yoktu: Orman kurumuyor, toprak kirlenmiyor, bitkiler, hayvanlar ve insanlar zehirlenmiyordu.

Endüstrinin, zenginliğin ve buna bağlı olarak eğitimin gelişmesiyle daha sağlıklı bir çevre beklenirken, insanoğlunun havayı solunamaz, suyu içilemez ve bitkiyi yenilemez duruma getirdiğini görüyor ve dehşete düşüyoruz.

Eğitim yükseldikçe havada duman, suda asit artıyor!

Murgul’u, Ankara’yı, Soma’yı, Elbistan’ı, Yatağan’ı, kirletenler Gökovayı kirletecek olanlar mühendis, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı gibi “okumuşlar” değil mi?

“İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir” Sen kendin bilmezsen bu nice okumaktır”

Diyebildiğimiz zaman yemek yediğimiz sofraya bıçak sokmaktan vazgeçeriz. Aksi takdirde biz karadumanı yaratmaya, karaduman da bizi karartmaya devam edecek; bir olumsuzluk başka bir olumsuzluğu üreterek :

Ankete katılanların eğitim durumu :
İlkokul: 17 kişi
Ortaokul: 25 kişi
Yüksek okul: 75 kişi

II. AŞAMA (KONTROL) DENEMELERİ

Kontrol amacını güden ikinci aşama çalışmalarımız 26.02.2000 de başladı, 12.04.2000 tarihine dek sürdü.
Yine, her birine hem fasulye ve hem de nohut ekilmiş, her biri 4’er saksıdan meydana gelecek şekilde 5 grup oluşturuldu.

Nohut – fasulye (tohum) gruplarına ilk asit (PH) uygulaması 15 gün sonra başlatıldı. 15 gün boyunca normal su ile sulandı. Bu durum, II. Aşama çalışmaları ile I. aşamadakiler arasındaki farklılıktır. Amacımız; topraktaki tohuma 15 gün boyunca çimlenme olanağı sağlamaktır. Sonra PH değeri farklı olan (PH2, PH3, PH4,5, PH6, normal su, yağmur suyu) sularla sulandı.

Yine kızıl çamlar da, her biri 4’er saksıdan oluşacak şekilde 5 gruba ayrıldı, bunlarda asidik değeri farklı sularla (PH2, PH3, PH4,5, PH6, yağmur suyu, normal su) ile sulandı. Periyodik aralıklarla boyları ölçüldü, renk değişimleri gözlendi. Her grup için elde edilen sonuçlar uygun olarak kaydedildi. Bu sonuçlara uygun tablolar çıkarıldı. Genel sonuçlara erişilmeye çalışıldı. İtiraf etmek gerekir ki bu süre, çalışmalarımız için yeterli olmamıştır.

TOHUM GRUBU

Tohum Grubu – 1 (PH2)

17.03.2000 30.03.2000 12.04.2000
1. Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok
2. Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok
3. Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok


Tohum Grubu – 2 (PH3)

17.03.2000 30.03.2000 12.04.2000
1. Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok
2. Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok
3. Saksı Yabani ot (çayır) çıktı Çayır 10 cm Çayır 10 cm

Tohum Grubu – 3 (PH4,5)

17.03.2000 30.03.2000 12.04.2000

1. Saksı 3 fasülye: (2,5 cm, 2,6 cm,2,5 cm)
3 nohut : (15,5 cm, 10,5 cm,10,5 cm) 3 fasülye: (6 cm, 4 cm,4,5 cm)
3 nohut : (21 cm, 20 cm,16 cm) Fasülye sarardı.
Nohut : (22 cm, 21 cm, 17 cm)
2. Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok
3. Saksı 1 Fasülye (4 cm)
1 Nohut : (8 cm) 1 Fasülye : 5 cm
1 Nohut : 18 cm 1 Fasülye : 5 cm
Nohut : 26 cm

Tohum Grubu – 4 (PH6)

17.03.2000 30.03.2000 12.04.2000
1. Saksı Yalnız nohut var ve 3 cm Nohut : 4 cm Nohut : 6 cm.
2. Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok

3. Saksı 1 Fasülye (5 cm)
1 Nohut : (10 cm) 1 Fasülye : 10 cm
1 Nohut : 13 cm 1 Fasülye : 12 cm
Nohut : 17 cm


Tohum Grubu – 5 (PH5,5-6 = Yağmur suyu)

17.03.2000 30.03.2000 12.04.2000
1. Saksı Çimlenme yok Çimlenme yok Çimlenme Yok
2. Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok
3. Saksı Çimlenme yok Çimlenme yok Çimlenme yok

SONUÇLAR :

Yüksek asitlerde (PH) çimlenme olayı bile görülmedi.
PH4,5 asidik durumunda çimlenme tam gerçekleşmedi (bazı saksılarda yok) Çimlenip büyüyenlerde de gövde ince uzun ve cansız kaldı.
PH6 durumunda da çimlenme yok. Fasulye ve nohut orta asitlikteki sulardan (Ör.: PH4,5) hoşlanmıştı, az aitli sularda (Ör. PH6) hiçbir gelişme göstermedi.
Yağmur suyundaki PH oranı çimlenmeye bile fırsat vermedi.
Nohudun, fasulyeye göre asitli sulara daha dayanıklı olduğu gözlendi.
Asidik değeri PH2 olan sularla sulanan saksı açıldığında tüm tohumların, asidik değeri PH3 olan sularla sulanan saksılarda ise bazı tohumların çürüdüğü görüldü
Çayırların asidik yağışlardan etkilenmediği gerçeği ortaya çıktı.

b) KIZILÇAM GRUBU

Kızıl çam –1 Grubu (PH2)

17.03.2000 30.03.2000 12.04.2000
1.Saksı 41 cm 41 cm 41 cm
2. Saksı 37 cm 37 cm 37 cm
3. Saksı 45 cm 45 cm 45 cm
4. Saksı 33 cm 33 cm 33 cm

Kızıl çam –2 Grubu (PH3)

17.03.2000 30.03.2000 12.04.2000
1.Saksı 30 cm 30.5 cm 31 cm
2. Saksı 35 cm 35 cm 35.5 cm
3. Saksı 40 cm 40 cm 40 cm
4. Saksı 29 cm 29.5 cm 30 cm

Kızıl çam – 3 Grubu (PH4,5)

17.03.2000 30.03.2000 12.04.2000
1.Saksı 35 cm 36 cm 37 cm
2. Saksı 31 cm 32 cm 33 cm????:

Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .


3. Saksı 35.5 cm 35.5 cm 36.5 cm
4. Saksı 32 cm 32 cm 33 cm

Kızıl çam – 4 Grubu (PH6)

17.03.2000 30.03.2000 12.04.2000
1.Saksı 36 cm 37 cm 37.5 cm
2. Saksı 35 cm 35.5 cm 36 cm
3. Saksı 37 cm 38 cm 38.5 cm
4. Saksı 34 cm 35.5 cm 36 cm



Kızıl çam – 5 Grubu (PH5,5 -6)

17.03.2000 30.03.2000 12.04.2000
1.Saksı 30 cm 31 cm 31 cm
2. Saksı 34 cm 34.5 cm 34.5 cm
3. Saksı 37 cm 38 cm 38 cm
4. Saksı 33 cm 33 cm 33.5 cm

SONUÇLAR :

PH2 olan sularla sul******rda hiçbir gelişme olmadı. Yapraklarda dökülme görüldü. İkinci ayın sonunda renkler matlaştı.
PH4,5 asitli sularla sul******r, ikinci ayın sonunda sarardılar.
Yağmur suyu ile sul******rda normal suya göre daha yavaş bir gelişme görüldü. Tuğlarında küllenme ve dökülmelere rastlandı. Kökler içeriye doğru kıvrılma özelliği gösterdi.
Hava Kirliliği ve Asit Yağmurlarının Oluşturduğu Diğer Zararlar:
Hava : Ozan tabakası incelir. Böylece güneşten gelen ültraviyole gibi zararlı ışınlar yere kadar ulaşır. Bu da deri kanseri ve göz kataraktlarının oluşumuna yol açar.
CO2, SO2 ve karbon monoksit gibi gazlar solunumu zorlaştırır. Solunum yollarında çeşitli hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur.
İklim : CO2 ve SO2 gazlarının artması, sera etkisi yaparak, atmosfer sıcaklığının yükselmesine neden olur. Bu durum, buzulların erimesine; deniz suyunun yükselmesine yol açar. Kıyı ovaları sular altında kalır. Bazı ürünlerin üretilmesi güçleşir.
Su : Asitik yağışlar yerüstü ve yeraltı sularını kirlendirir. Arkasından, bu suların ulaştığı göl ve denizler buralarda yaşayan canlılar (balık, bitki, kuş .....) zarar görür. Kirlenmiş kaynak suyunu içen, kirlenmiş göl veya denizdeki balıkla beslenen insan da bu kirlilikten nasibini alır.
AntikYapıtlar :
Atmosfer Yağış Taş ve metal Sonuç

H2O+SO2 H2SO4 + Ca CaSo4+H2
(Sülfirikasit) (Kalker)

H2O + SO2 H2SO4 + 2Al Al2(SO4)3+3H2
(Aliminyum)

H2O + NO2 HNO3 + Al Al(NO3)2+3/2H2
(nitrikasit)
Görüldüğü gibi yere düşen asitli sular, taş ve metallerden yapılmış olan antik yapıtlarımızı da bozabilmekte, böylece insanlığın ortak mirasına zarar vermektedir.
Tarihi bina ve yapılar son 20 yılda bir önceki 2000 yılına göre daha çok yıpranmıştır. Efes’i ve Bergama’yı düşünün; bir süre sonra İngiltere’deki Westminister Manastır’ı gibi kopyalarını yapmak zorunda kalacağız. Kaybettiğimiz geçmişimizi kaç dolara geri alabiliriz?

Kağıt ve tekstil de SO2 ve NOx gazlarını emiyor; emdikçe gevriyor. Gerçekten, Britanya kütüphanesindeki kolleksiyonlardan % 5’i sülfür gazından zarar görmüştür.
Toprak : Asit yağmurları topraktaki minarellerle tepkimeye girerek toprağın yapısını bozmaktadır. Ayrıca, topraktaki su asitik özellik kazanmaktadır. Yeni asitik ortama uymayan bitki türleri yok olurken, bir bölümü de asitli suyu bünyesinde depolamaktadır.
Böylece;
Bitki örtüsünün azalması, bir taraftan erozyon ortamını hazırlarken, diğer taraftan da fotosentez olayının azalmasına ve sonucuda atmosferdeki CO2 tutarının artmasına neden olmaktadır.
Asitli su ile sulanan sebze ve meyvelerle beslenen insan zarar görmektedir.

ÖNLEMLER :

Hava kirliliği ve asit yağışlarının çevreye, özellikle bitkilere olan etkisinin kesin sonucu ve buna karşı isabetli önlemler alınmak isteniyorsa, çok sayıda bilimsel denemenin yapılması gerekir.
Yakıtların (araç ve meskenlerde) kalitesi kontrol edilmeli.
A ) Hava kirliliğine dayanıklı bitkiler (böğütlen, ıspanak, kızılcık,...) ekilmeli
B) Kışın yaprak döken bitkiler ekilmeli
Kentlerin kurulma yerleri topografik açıdan iyi saptanmalı. Başka bir anlatımla Yerleşmeleri (kent, köy,...) çanak şeklindeki alanlardan uzaklarda kurmalıyız.
Bacalara filitre takılmalı
Araçların bakımı zamanında yapılmalı
Alternatif enerji kaynakları kullanılmalı
(Güneş, rüzğar, gelgit, akıntılar, biyokütle, end. ve evsel atıklar gibi.)
Tüketim toplumu olduğumuz sürece yeni üretimlere yeni kirlenmelere neden olmamız kaçınılmazdır. Onun için tüketim çılgınlığı yerine mevcutlardan haz almayı öğrenmeliyiz.
Yakıtlardaki kükürt oranı azaltılmalı
Çevre insanlara öğretilmemeli; insanoğlu çevreyi içselleştirecek şekilde bizzat kendisi öğrenmeli
Kısaca; konunun sosyolojik, ekonomik ve politik boyutları aynı anda alınmalı ve hemen uygulamaya geçilmelidir. Bunların içinde en önemli olanı ise yaşam ve eğitimi el ele tutuşturan uygulamalar olacaktır.
Bu önlemler alınmadığı zaman en temiz kalan yerlerimizden biri olan Gökova Körfezi ve çevresi de son kurbanlardan biri olmaktan kurtulamayacaktır.
Kirli hava ve asitik yağışlara etkileri yerel değildir. Çünkü rüzgar kirli hava ve yağışları çok uzaklara taşıyabilmektedir. Asit yağışları, düştüğü yerde kalmayıp akarsular ve denizler yoluylada dünyaya yayılmaktadır. Onun için çözümler yerel değil, küresel olmalıdır. Ancak öncelikle yerel düşünmeyi ve yerel davranmayı öğrenerek bu felaketten kurtulabiliriz.


Not : Deney Sonuçları
Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .
adresinden alınmıştır.

HAZIRLAYAN : Caner BOZKURT
Alanya Anadolu Teknik Lisesi
Bilgisayar / Yazılım Bölümü
Kimya Dönem Ödevi

Asit Yağmurları
Kükürt ve azot dioksitlerin atmosferdeki nemle birleşerek sülfirik ve nitrik asitli yağmur, kar ya da dolu oluşturması biçiminde kirliliğe verilen genel ad. Bu tür yağmurda tanecikler siste asılı olarak süspansiyon oluşturabilir ya da en kuru halde birikebilirler.
Asit yağmurlarının verdiği ileri sürülen zararın bir bölümünün aslında bazı doğal nedenlerden kaynaklandığı yapılan araştırmalar sonucunda anlaşılmışsa da,petrol ve kömür yanmasından oluşan kükürt dioksit ile otomobil motorlarından çıkan azot oksitin, asit yağmuru sorununu büyük ölçüde şiddetlendirdiği kesindir.
Kirliliğe yol açan tanecikler,kaynaklarından binlece kilometre uzağa rüzgarla taşınabilir.Sözgelimi A.B.D'nin kuzey doğusundaki asit yağmurlarına,Kanada'dan yayılanlar da katılmış,Kanada'nın doğusundaki kükürt içeren yağış,A.BD'den kaynaklanmıştır.
Bilim adamlarının tümü asit yağmurlarının denetlenmesi için biran önce yasalar çıkarılmasını istemektedirler.Ne var,ki söz konusu yasaların yol açacağı harcamalarçok yüksektir,bu yüzden de sorunun çözülmesi sürekli ertelenmektedir
ASİT YAĞMURLARI.

BÖLÜM - 1
KÜKÜRT DÖNGÜSÜ VE BOZULMASI İLE OLUŞAN SORUNLAR

Kükürt yaşam için gerekli kimyasal maddelerden biridir. Tüm canlılarda bulunan bazı amino asitlerin yapısında bulunur. Taşkürede bol miktarda bulunduğundan genellikle sınırlayıcı maddelerden biri sayılamaz. Bu nedenle önemi daha çok hava kirliliği açısındandır.
Kükürdün başlıca doğal kaynakları yanardağlar ve bataklıklardan çıkan hidrojen sülfit gazı (H2S) ve kayalardaki demir sülfit (FeS) gibi kükürtlü bileşiklerdir. Bu bileşikler jeolojik aşınma sonucu taşkürenin yüzeyine çıkarlar : denizlerde sedimanter kayaların oluşması ile taşküreye geri dönerler. Taşkürenin yüzeyine çıkan kükürtlü bileşiklerdeki kükürt, havadaki oksijenle reaksiyona girerek kükürt dioksit (SO2), kükürt trioksit (SO3) ve sonunda su buharı ile temas edince sülfirik asit (H2SO4) şeklini alır. Havadaki kükürt genellikle bu biçimiyle,

yani sülfirik asit olarak yağmurlarla toprağa döner ve çevrime girer. (Kükürt Döngüsü Karadeniz’in dip suları ve Haliç’in bazı yerlerinde olduğu gibi, oksijensiz sistemlerde organik maddelerin ayrışmasından hidrojen sülfit (H2S) gazı oluşur. Tipik çürük yumurta kokusu veren madde işte bu gazdır. Oksijensiz sistemlerde kükürt, iki grup bakteri arasında değişik kimyasal şekillerde alınıp verilmektedir. Bazı çeşitleri (sülfür bakterileri), SO4 içeren (sülfatlı) maddelerdeki oksijeni kullanarak, hidrojen sülfüre dönüştürürler. Değişik çeşit bazı bakteriler de, H2S gazını enerji kaynağı olarak kullanırlar. Bu bakteriler kemosentetik bakteriler olarak adlandırılır.
Son iki yüzyılda gerçekleşen sanayileşmenin kükürt dengesi büyük etkileri olmuştur. Fosil yakıt kullanımı ve madencilik atmosferdeki H2SO4 miktarını çok artırmıştır. Dolayısıyla kükürt, hava kirliliğine neden olan başlıca maddelerden biri haline gelmiştir. Bazı şehirlerde insan sağlığını, bazı ülkelerde de asit yağmuru denilen bir olay sonucu göl ve kara ekosistemlerini etkilemeye başlamıştır.


BÖLÜM – 2

ASİT YAĞMURU SORUNU

Kükürt döngüsünün bozulması, bir yandan hava kirliliği gibi yerel sorunlar yaratırken, diğer yandan bazı bölgelerde asit yağmuru gibi uluslararası sorunlara da neden olmaktadır. Yağmur suyu, normal olarak hafifçe asitlidir. Bunun nedeni havada doğal olarak bulunan CO2 ve gene doğal olarak az miktarda bulunan kükürt ve nitrojen oksitlerin su ile reaksiyona girmesinden oluşan asitlerdir. Ortama çok miktarda kükürt dioksitin eklendiği bölgelerde yağmur suyundaki asit oranı da artmakta, yer yer keskin bir sirke kadar asitli yağmurlar yağmaktadır. İlk kez Kuzeybatı Avrupa’da ortaya çıkan ve etkileri bilimsel olarak saptanan asit yağmuru, 1972 Birinci Uluslararası Dünya Çevre Kongresi’nde İsveçliler tarafından gündeme getirilmiştir.
İsveç ve Norveçliler asit yağmurunun iç suları etkilediğini, yüzlerce, hatta binlerce göl ve nehirin doğal dengesinin bozulduğu ; bu göllerin giderek canlıların barınamayacağı ölü sular haline dönüştüğünü kanıtlamışlardır. Daha sonra Kanada ve İskandinavya’ya yapılan araştırmalar, iç sulardan başka, karasal ekosistemlerin bitki örtülerinin de zarar gördüğünü ; yağmurdaki asidin fotosentezi etkiledikten başka, topraktaki besleyici tuzların akıp gitmesine neden olduğunu göstermiştir. (Whelpdale, 1983) .
1980’li yıllara girerken, dünyanın en fazla sanayileşmiş bölgeleri olan Kuzeybatı Avrupa ile Kuzeydoğu Amerika’da yağmur suyunun ortalama pH değeri 4’e inmişti. Suyun nötral pH değerinin 7, yağmur suyunun da pH değerinin 6 olduğu düşünülürse ; pH 4 değeri, normal suyun yüz katı kadar asitli anlamına gelir. Çünkü pH ölçümünde birimler logaritmik ölçeğe göre ayarlanmıştır. Örneğin, pH 5 değeri, pH 6’ya oranla on kat fazla asitli bir ortamı gösterir. Hemen hemen tüm Avrupa, Japonya ve Kuzey Amerika’nın doğu yarısı pH 4 ile 5 değerinde yağmurlar almaktadır. Türkiye ise pH 5,5 değerinde asit yağmuru alan kuşak içinde yer almaktadır. (Whelpdale, 1983).
Sayfa 4’de Şekil-2‘de Kuzeybatı Avrupa’ya düşen yağmurdaki asit oranının yıllara göre artışı gösterilmektedir. 1956’dan bu yana, asit yağmuru en fazla pH 4 ila 5 değerlerinde, etkilenen bölge miktarı da nispeten azken; 1961’den sonra asitlik derecesi ilk kez pH 4’ün altına düşmüş, etkilenen bölge alanı da genişlemiştir.
Asit yağmurunun uluslararası bir sorun olarak ortaya çıkmasının başlıca nedenlerinden biri, 1960’lı yıllarda şehirlerin havasını SO2’den arıtmak için yüksek baca yapımı uygulamasının yaygınlaşmasıdır. İçinde önemli miktarda kükürtlü maddelerin bulunduğu nikel ve bakır cevherleri işleyen fabrikalar, petrol ve kömür yakan termik santraller, daha önceleri yerel çevre sağlığını etkilemekteydiler. Bölgesel zararları etkileri azaltmak için teknik bir çözüm olarak, bu kuruluşlara yüksek bacalar takılmıştır. Bazıları 300 metreyi bulan bu bacalar, yerleşim merkezlerini SO2’den korumuş, ancak bu kez de atmosfere yayılan SO2 geniş bölgeler üstüne asit olarak yağmaya başlamıştır.
Çevre bilimlerinin temel konularından biri Birinci Termodinamik Kanunu’dur. Enerji ve Maddenin Sakınımı olarak da bilinen bu kanuna göre, enerji ve maddeler hiçbir yolla yok olmaz. Seyreltilip dağıtılması için atmosfere atılan SO2, ergeç ekosferin başka bir yerinde ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla, kaynakları belli SO2’in yarattığı ve çevre sağlığı sorunu, yüksek bacaların yapımı sonucu kaynağı belli olmayan bir uluslararası asit yağmuru sorununa dönüşmüştür.


BÖLÜM – 3

ASİT YAĞMURU SORUNUN ULUSLARARASI
VE EKONOMİK BOYUTLARI

İsveçliler 1972’de asit yağmuru sorununu Stokholm Konferansı’nda uluslararası platforma getirirken, bu sorunun uluslararası boyutlarının bilincindeydiler. İskandinavya’ya yağan asidin büyük kısmı Kuzey İngiltere ve Kuzey Almanya’dan kaynaklanıyor ; rüzgarlar ile İskandinav yarımadasına taşınıyordu. Dolayısıyla, bu sorunun çözümü İsveç ve Norveçlilerin elinde değildi. Aynı şekilde, 1978’den başlayarak, Kanada da topraklarına yağan ABD kaynaklı asit yağmurunu önlemek için ABD’ye baskı yapmağa çalışmış ; ancak etkili olamamıştır.
Ekonomik açıdan sorun, zararı kimin ödeyeceği konusunda ortaya çıkmıştır. Kanada’ya yağan asidin büyük bir kısmını üreten ABD termik santrallerini işleten kuruluşlar, kendileri bu asitten zarar görmüyorlardı. Oysa, Kanada’da göl balıkçılık sanayii, turizm işletmeleri, ormancılık sektörü büyük ölçüde zarar görüyor ; fakat yabancı bir ülkede, ABD’de olan kuruluşlara bir şey yapamıyorlardı. Kanada doğa koruma kanunları ABD’de geçerli olmadığına göre ; ABD makamlarının önlem almalarını beklemekten başka çareleri kalmıyordu. Oysa, ABD makamlarının atmosfere verilen SO2 miktarını kısıtlamak için önlem almaları ; hatta yalnızca yürürlükteki kanunları tam olarak uygulamaları halinde, ABD termik enerji sanayinin masrafları çok artacaktı. Çünkü SO2 atıklarını önlemek için kullanılan teknoloji çok pahalıydı. Dolayısıyla, ABD makamları ülke ekonomilerini etkileyecek pahalı önlemleri almaktan kaçınmakta ; böylece ABD’nin atmosfere attığı kükürt oksitlerin çevreye verdiği zarardan doğan masrafları yabancı bir ülke olan Kanada’ya ödetmekteydiler.
Aynı şekilde Almanya da, İsveç’e yararlı olacak SO2 önlemlerini almamakta direniyordu. Ancak, 1980’den sonra, Almanya’nın çevreye eklediği SO2 gazının gene Almanya’nın ormanlarını olumsuz şekilde etkilediği kesinleştikten sonra Almanya önlemler almaya başladı.
Asit yağmuru öyküsünde önemli çevre etkenlerinden biri elbette ki rüzgar yönüdür. Diğer önemli bir husus da bölgenin jeolojik koşullarıdır. İskandinavya ve Kuzeydoğu Kanada’nın jeolojik yapısında kalkerli kayalar yani kireçtaşı çok azdır. Dolayısıyla, göllerde asidi nötralize ederek zararsız hale getirebilecek kireç (sudaki CaCO3 ve türevleri) çok kısıtlıdır. Oysa, ABD ve Almanya’daki sularda kireç miktarı yüksek olduğu için, bu ülkelerin iç suları komşularında olduğu kadar etkilenmemektedir.
Avrupa’dan gelen asit yağmuru Türkiye’de Trakya ve Karadeniz bölgelerini etkilemektedir (Çakır, 1988). Ancak, D. Karadeniz hariç, çoğu bölgelerimizin kireçli olması nedeniyle asit, nötralize olmaktadır. Nitekim, Rodhe’nin (1989) hazırladığı asit yağışı dünya haritasına göre, Türkiye problem bölgeler arasında değildir. Ancak, Türkiye’de de yer yer asit yağmurunun etkilerine, örneğin Ergani bakır madenlerinin yöresindeki çıplak arazide rastlanmaktadır. Yine asit yağmurunun bitki örtüsüne verdiği büyük zarararın yurdumuzdaki örnekleri, Murgul (Göktaş) Bakır Fabrikası, Samsun ve Gelemen’de Bakır İzabe ve Azot Gübresi Fabrikaları çevrelerinde sergilenmektedir (Çepel, 1983). Bu nedenle, Gökova Termik Santralı gibi büyük ve yeni SO2 kaynaklarının etkileri izlenmeli ; bu gazların doğal çevre ve tarıma verebileceği zarar ülke ekonomisi içinde değerlendirilmelidir.
Çevre ekonomistleri dış ekonomi ya da dışsal ekonomi deyimini, bir kişi veya bir kuruluşun başka bir kişi veya kuruluşun faaliyetlerini etkilemesi anlamında kullanırlar. Bu durumda yarar sağlayan taraf, bunun maddi karşılığını piyasa ekonomisi içinde ödememekte, zararı ödeyen taraf ise bu zararın maddi karşılığını gene piyasa ekonomisi içinde alamamaktadır (Mishan, 1967). ABD kökenli asit yağmuru, Kanada için dışsal ekonomidir. Çünkü asidi üreten ABD kuruluşları, SO2 denetimi için harcama yapmadıklarından, ürettikleri enerjiyi aslında çok ucuza mal etmektedirler. Buna karşılık Kanadalı balıkçılar ve ormancılar gördükleri zararın karşılığını asit üreten kuruluşlardan alama-maktadırlar. Bu analiz ulusal ekonomi içinde geçerlidir. Örneğin, bir termik santral da yakıt olarak kullanılan linyitten çıkan zehirli gazlar yöre tarımcılığını ve turizmini olumsuz biçimde etkiliyorsa ve zarar gören kişi ve kuruluşların zararları karşılanmıyorsa, aslında bu elektrik gerçek maliyetinin altında bir fiyata satılmaktadır. Çünkü, santraldan çıkan kirliliğin dış ekonomisi, yöre halkına sosyal maliyet olarak ödetilmektedir. Örneğin, Samsun ve Gelemen’deki fabrikalardan kaynaklanan asitli yağışların yöredeki tütünlere verdiği zarar için her yıl 100 milyon TL’den fazla tazminat ödenmektedir (Çepel, 1983). Bu örnekte tütün çiftçisinin zararı bir sosyal maliyettir. Ödenen tazminat parasını tazmin edilmeyen diğer zararlarla birlikte fabrikalarda üretilen ürünlerin maliyeti içinde düşünmek gerekir.
Çevre ekonomistleri sosyal maliyet konusunda dışsalları içselleştirmek yaklaşımını önermektedirler. Bu durumda, yukarıda verilen santral örneğinde, santralın işleyişiyle çevrede yarattığı zarar ya tazmin edilir, ya da santral zarar yapmayacak şekilde inşa edilir. Her iki durumda da bu önlemlerin bedeli üretilen elektriğin fiyatına yansıtılmış olur. Bu durumda yarar da, zarar da piyasa ekonomisi içine alınmış olur. Gerçekte gerek ulusal, gerek uluslararası kirlilik konularında dışsalların içselleştirilmesi çok zordur. Örneğin, İsveçlilerin göllerini kurtarmak için gerekli önlemleri, yağışlardaki aside neden olan SO2’i üreten komşularına aldırtmayı henüz başaramamışlardır.

• Kaynaklar

Ekoloji ve Çevre Bilimleri (Mine Kışlalıoğlu – Fikret Berkes)


Asit yağmurlarının sebepleri ve zararları nelerdir


Asit yağmurları, fosil yakıt atıklarının doğal su döngüsüne karışmasıyla oluşur. Kömür ve petrol gibi fosil yakıtların yakılması sonucu atmosferde kükürt ve azot içeren gazlar birikir. Bu gazlar havadaki su buharıyla birleşince bir kimyasal tepkime meydana gelir. Bu tepkime sonucunda sülfürik asit ve nitrik asit damlaları oluşur. Güneş ışığı bu tepkimelerin hızını artırır. Yeryüzündeki sular Güneş’in etkisiyle ısınınca, bunların bir kısmı buharlaşarak yükselir ve atmosfere karışır. Böylece yükselen nemli havadaki su buharı yoğunlaşarak yeniden sıvı durumuna geçer. Bunlar da bulutları oluşturur. Sonuçta oluşan, çok miktarda kükürt ve azot içeren bu tip yağmurlara “asit yağmurları”denir. Atmosferdeki asit, yalnızca yağmurlarla değil, kar, sis, havadaki gazlar ve tanecikler yoluyla da yeryüzüne iner.

Asit yağmurlarının sonucuysa, yok olan ormanlar, hiçbir canlının yaşamadığı ölü göller, zarar gören sanatsal yapılar ve sağlıklarını yitiren insanlardır.Yer yüzeyine ulaşan asit, birçok bitki ve hayvana zarar verir. Sonbahar yağmurlarıyla birlikte toprak üzerinde biriken su, ya akarsulara ve göllere akar ya da toprağın içine sızar. Yağmurla gelen asit toprakta birikir. Asitli su, topraktaki bitkiler için besin kaynağı olan önemli minerallerin çözünmesine yol açar ve bitkilerin bunları alabilmesini engeller. Aynı zamanda, asit yağmurları, toprakta bulunan, ancak asit etkisiyle serbest hale geçtiğinde bitkilere zararlı olan alüminyum gibi maddelerin miktarının artmasına da neden olur. Örneğin, toprakta biriken alüminyum,ağaç köklerinin gerekli besinleri almalarını engeller. Besin eksikliği oluşur ve ağaçların büyümesi yavaşlar, hatta tamamen durur. Zamanla, yaprakların dökülmesi gibi daha gözle görülebilir zararlar ortaya çıkmaya başlar. ????:

Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .


Asit, yalnızca canlılara değil, aynı zamanda binalara ve arabalara da zarar verir. Asit özelliğindeki maddeler kimyasal ayrışmayı artırırlar. Bu, asidin herhangi bir yüzeye değdiğinde, onun özelliklerini değiştirmesi anlamına gelir. Bu nedenle asit yağmuru oluşan bölgelerde bulunan bronz, mermer ve kireçtaşından heykellerin bozulmasına da neden olur.

Asit yağmurlarının zararları, bu kadarla bitmiyor, insan sağlığını da doğrudan etkiliyor. Toprağın asitliğinin artması, yalnızca alüminyum ve cıva benzeri bileşiklerin sulara karışıp, kirlenmeye değil, aynı zamanda yediğimiz balıklar yoluyla da sağlığımızın bozulmasına neden olur. Atmosferde asılı olarak bulunan sülfatlar da, aldığımız solukla birlikte bedenimize girerek astım ve bronşit gibi solunum yolu hastalıklarına neden olur. Atmosferde biriken kükürt dioksit ve azot oksit, sülfat ve nitratlara dönüşür. Atmosferde asılı olarak bulunan sülfatlar da aldığımız solukla birlikte bedenimize girerek astım ve bronşit gibi solunum yolu hastalıklarına neden olur. Ayrıca sülfat ve nitratlar sisli, puslu bir ortam oluşmasına neden olur. Buna bağlı olarak görüş uzaklığı azalır
 
Proje ödevim için faydalı bilgiler var, çok teşekkür ederin,
bir kez daha sormuştum ama birde asit yağmurlarını oluşturan gazlar ile ilgili bilgiler de bulabilirmiyim acaba ?
 
Halim merhaba,

Asit yağmurlarına neden olan gazlar atmosferde asitleşmeye neden olan NOx ve SOx gazlarıdır.

Kükürt Oksitler ( SOX)
Hava kirletici emisyonların en yaygın olanı dır. Her yıl tonlarca SO2
atmosfere karışmaktadır. Bu emisyonların en önemli
bölümü kükürt içeren fosiil yakıtların tüketilmesiyle oluşur.

Azot Oksitler (NOX)
NOx’ in atmosferdeki bulunuşu yaklaşık olarak yarı yarıya taşıt egzosu ve sabit yakma
tesislerinden dolayıdır. Bu gazlar atmosferde doğal gaz çevrimine girerek, nitrik asit
(HNO3) oluşumuyla sonuçlanan zincirleme reaksiyonları tamamlarlar. Atmosferdeki HNO3
oluşumu ise asit yağışının oluşmasını etkiler. Yağmurun amonyum içeriği toprakta, su
havzalarında ve göllerde nitrifikasyon yapan bakteriler ve oksijen sayesinde amonyum
nitrit asite dönüştüğünde yağmurun asiditesini ayrıca 4 kat artırmaktadır.
 
teşekkür ederim bende ait yağmurları hakkında bir ödev hazırlıyordum verdiğiniz bilgiler çok önemli bilgiler ve benimde çok işime yarayacak.
 
Üst