CMNet Okuru
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 23 Eylül 2015
- #1
Konu Sahibi
http://cdnimage.zaman.com.tr/2014/08/29/kiyamet.jpg
29 Ağustos 2014, Cuma
Şirince, ömrü uzatacak kadar güzel bir tabiata ve kültürel mirasa sahip. Orayı görüp ‘İnsan burada yaşasa başka ne ister?’ demeyen azdır herhalde. Kıyametin uğramayacağı safsatasıyla ünlenen Şirince’ye yolumuzu düşürüp ‘Hüküm Günü’nü düşünmemek mümkün değildi. Maya takvimine göre 2012 yılı 21 Aralık’ta kıyamet kopacağına inanan birkaç turist soluğu orada almıştı. Kıyametin Şirince’yi etkilemeyeceği iddiası onları dünyanın öbür ucundan bu küçük köye sürüklemişti kuşkusuz. Ama kıyametin uğramayacağı hiçbir yer olmadığını bilmeyen yok.
Bu sebeple o sene yaşananlar, herkesin gülüp geçtiği bir batıl inanç olarak akıllarda kaldı sadece. Gelin görün ki, kıyametle ilgili onlarca hurafe hakikatmiş gibi kabul görmeye devam ediyor. Keşke her batıl inanç Şirince’nin ününe ün katan kıyamet söylentileri gibi olsa. İslâm akaidinin hassas mevzularına virüs gibi bulaşmış çok sayıda hurafe söz konusu. Kıyamet alametleri ise yekûnda epey yer tutuyor. Her şeyin sonu olduğu gibi âlemin de bir nihayeti var. ‘Büyük gün’, ‘Hüküm günü’ ya da ‘Büyük haber’ nasıl tarif edersek edelim son vakit mutlaka gelecek. Kıyamet dolayısıyla ahiret inancı dinimizin temel rükunlarından birini oluşturuyor. İşte bu son gün habercilerine, ‘kıyamet alameti’ denir. Kur’an’da bu belirtiler ‘eşrat’ tabiriyle ifade buyrulur. Eşrat, yani alametler sebepler manasına geliyor. Âdemoğlu’nun cüz’i iradesiyle dâhil olduğu hadiseler de buna dâhildir.
http://cdncms.zaman.com.tr/2014/08/29/yenibahar.jpg
Âlimler teferruata girmezken
İlahi Beyan, kıyametin ansızın olacağını ve bize çok yakın olduğunu bildiriyor. Belki de ihtiyacımıza binaen Rahmet Peygamberi, (aleyhissalatü vesselam) işaret ve alâmetlerini anlatmış, fitneden ümmetini korumuştur. Nebiler Nebisi’nin izah buyurduğu alametlerden birkaçını zikredelim dilerseniz: “İsa Aleyhisselam’ın nüzulü, Hazreti Mehdi’nin çıkışı, Deccal’in ortaya çıkıp insanları dalâlete götürmesi, Hicaz bölgesinde bir ateş çıkması, yalancıların artması ve güneşin batıdan doğması.” Merak uyandıran bu hadiselerle ilgili hadis kaynaklarında ayrı bir literatür söz konusu. Kelam ilmi ise, inancımızın hudutlarını ve muhtevasını belirliyor. Âlimlerin görüş farklılıkları meseleye bambaşka boyutlar kazandırıyor. Ancak biz El-Halimi’nin usulünü tercih ediyoruz. Büyük müçtehit, kıyamet alametlerini büyük ve küçük olarak ikiye ayıran görüşün sahibi. Büyük âlim bu sınıflandırmayı yukarıda zikrettiğimiz hadis-i şerife dayanarak yapar şüphesiz. Dünyanın akıbetiyle ilgili bazı işaretler kolay anlaşılır nitelikte. Ama bazıları muadilini bırakın görmeyi hayal bile edemeyeceğimiz tabiat-üstü olay veya belirtileri ihtiva ediyor. Güneşin batıdan doğuşu ve Dâbbetü’l-Arz isimli canlının çıkması gibi. Bu sebeple âlimler ‘müteşabih’ kavramı içinde meseleye yaklaşır. İlk Kelam âlimi kabul ettiğimiz İmam Ebu Hanife Hazretleri, sadece dört işarete değinir: “Deccal, Ye’cuc ve Me’cuc, Güneşin batıdan doğması, Hz. İsâ’nın gökten inmesi.” Fakat bunların dışında kalan olayların da yine hakikat olabileceği şu beyanından anlaşılıyor: “Sahih eserlerde, sahih senetlerle gelen haberlerde bildirilen diğer kıyamet alâmetleri de haktır.” Onun ardından gelen kelamcılar teferruatlara girmekten mümkün olduğunca uzak durur. Hatta kimisi ‘kıyametin sebepleri haktır’ demekle yetinir. Özetle kalem kalem detaylara inmek yerine ölüme teşne ömür sürme ilkesi üzerinde durulur.
Sebeplere ilimle bakmak gerek
Bazı kelam âlimleri ise Ebu Hanife Hazretleri’nin izahına ilaveten ‘Dabbet’ül-Arz’ı da dâhil eder. Bediüzzaman, Beşinci Şua’da kıyamet alametlerinden olan Güneş’in batıdan doğması ve diğer alametlerden bazılarının çıkışı hakkındaki ayet ve hadisleri genel bir bakış açısıyla değerlendiriyor. Üstad diğer İslam bilginlerinin aksine, bu canlının insanlarla doğrudan değil hal diliyle konuşacağı kanaatindedir: “Amma Dâbbetü’l-Arz; Kur’ân’da gayet mücmel bir işaret ve lisan-ı hâlinden kısacık bir ifade, bir tekellüm var.” İlahi bir ceza unsuru olan Dabbet’ül-Arz’ı Kur’ân’da zikredilen ebabil kuşları, bit ve çekirge sürülerinden yola çıkarak bir canlı olduğunu tasdik eder. İmandan uzaklaşanlara bu alamet vasıtasıyla ikazda bulunulacağını ise şöyle izah eder: “Allahu a’lem, o dâbbe bir nevidir. Çünkü gayet büyük bir tek şahıs olsa, her yerde herkese yetişemez. Demek, dehşetli bir taife-i hayvaniye olacak. Demek, “İllâ Dâbbetü’l-Arz’ı te’külü min seetehû / asasını kemirmekte olan bir ağaç kurdu “işaretiyle o hayvan Dâbbetü’l-Arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek.” Buradan anlaşılıyor ki, bazı alametler anlaşılması güç görünse bile, devri geldiğinde ihtisas sahibi birinin ilmiyle biraz daha açık hale de gelebilir. İlim sahibi kişilerin dışındakiler işaretleri yorumlamak yerine kendi akıbetlerinin peşine düşmeli. Kıyamete dair hakikatler açık. Ama bir vakittir örtülerle sarıp sarmalayıp latif yönleri gizlenmiş vaziyette. Dahası örtüler gerçeğin önüne geçmiş bile. Asli kaynaklar dışında kalan uydurma alametler dolaşıyor her tarafta. “Halı desenli binalar, kadının çalışma hayatına dâhil olması, ikiz-üçüz çocukların artması dünyanın sonuna yaklaştığımızı haber veriyor (!) Hatta bebeklerin saçı gür doğması, internet de vaktimizin azaldığına delalet ediyor bazılarına göre. Bütün bunlar bir yana sahih küçük alametleri görüp hiçbir irkilme hissetmeyenlerin sayısı da az değil. Kur’an’ın en büyük uyarıcı olarak tarif ettiği ölüm, alametleri gözetleme yorgunluğundan koruyor. Büyük kıyamet öncesi, küçük kıyamet kişinin ecelinin gelmesidir çünkü. Ama nedendir bilinmez insan üstüne vazife olmayan, hakikatini öğrenemeyeceği şeylerle uğraşmayı sever. Üstad Sezai Karakoç, son günün insan için bir iç motif olduğunu savunur ‘Kıyamet Aşısı’ kitabında. Kişiye her dakika öteleri hatırlatan bir unsurdur kıyamet. Hem kendisini hem de başkalarını kurtarmak için sık sık ayet ve hadislerde tasvir edilen dehşeti hayata zerk eden mü’minlere ihtiyaç vardır Karakoç’a göre: “Müslüman vücudunda bir kıyamet taşıyan, ötenin sarsıntılarını duymamış kişilere bir kıyamet aşılayan ve onları en şiddetli kıyametle sarsan bir kıyamet adamıdır.”
Kıyametin küçük alametleri
İnsanların bina yapmakta birbiriyle yarışmaları (Buhârî, Fiten, 25; bk. Tecrid-i Sarih Terc; 1/58).
İnsanların ölümü temenni etmeleri (Buharî, Fifen, 25; Müslim, Fiten, 53-54)
Hicaz’da bir ateşin çıkarak Busra’da (Şam yakınlarında bir yer) develerin ayaklarını aydınlatması (Buhârî, Fiten, 24; Müslim, Fiten, 42).
İslâmî ilimlerin ortadan kalkması, cehaletin artması (Buhârî, Fiten, 4).
Depremlerin çoğalması (Buhârî, Fiten, 25).
Fırat Nehri’nin sularının çekilerek, nehir yatağından altın çıkması (Müslim, Filen, 29-31).
İkisi de hak iddiasında bulunan iki büyük İslâm ordusunun birbiriyle savaşması (Buhârı, Fiten, 25; Müslim, Fiten, 17).
Zinanın açıkça işlenmesi, içki tüketiminin artması, kadınların çoğalıp erkeklerin azalması (el-Ali en-Nâsif Tac, 5/335).
Zamanın yaklaşması, gece ile gündüzün eşit olması (Buhârî, Fiten, 25).
Cinâyetlerin çoğalması, fitnelerin zuhur etmesi (Buhârî, Fiten, 4; Müslim, Fiten, 18).
(SÜHEYLA SANCAR AKBAYIR - YENİ BAHAR)
29 Ağustos 2014, Cuma
Şirince, ömrü uzatacak kadar güzel bir tabiata ve kültürel mirasa sahip. Orayı görüp ‘İnsan burada yaşasa başka ne ister?’ demeyen azdır herhalde. Kıyametin uğramayacağı safsatasıyla ünlenen Şirince’ye yolumuzu düşürüp ‘Hüküm Günü’nü düşünmemek mümkün değildi. Maya takvimine göre 2012 yılı 21 Aralık’ta kıyamet kopacağına inanan birkaç turist soluğu orada almıştı. Kıyametin Şirince’yi etkilemeyeceği iddiası onları dünyanın öbür ucundan bu küçük köye sürüklemişti kuşkusuz. Ama kıyametin uğramayacağı hiçbir yer olmadığını bilmeyen yok.
Bu sebeple o sene yaşananlar, herkesin gülüp geçtiği bir batıl inanç olarak akıllarda kaldı sadece. Gelin görün ki, kıyametle ilgili onlarca hurafe hakikatmiş gibi kabul görmeye devam ediyor. Keşke her batıl inanç Şirince’nin ününe ün katan kıyamet söylentileri gibi olsa. İslâm akaidinin hassas mevzularına virüs gibi bulaşmış çok sayıda hurafe söz konusu. Kıyamet alametleri ise yekûnda epey yer tutuyor. Her şeyin sonu olduğu gibi âlemin de bir nihayeti var. ‘Büyük gün’, ‘Hüküm günü’ ya da ‘Büyük haber’ nasıl tarif edersek edelim son vakit mutlaka gelecek. Kıyamet dolayısıyla ahiret inancı dinimizin temel rükunlarından birini oluşturuyor. İşte bu son gün habercilerine, ‘kıyamet alameti’ denir. Kur’an’da bu belirtiler ‘eşrat’ tabiriyle ifade buyrulur. Eşrat, yani alametler sebepler manasına geliyor. Âdemoğlu’nun cüz’i iradesiyle dâhil olduğu hadiseler de buna dâhildir.
http://cdncms.zaman.com.tr/2014/08/29/yenibahar.jpg
Âlimler teferruata girmezken
İlahi Beyan, kıyametin ansızın olacağını ve bize çok yakın olduğunu bildiriyor. Belki de ihtiyacımıza binaen Rahmet Peygamberi, (aleyhissalatü vesselam) işaret ve alâmetlerini anlatmış, fitneden ümmetini korumuştur. Nebiler Nebisi’nin izah buyurduğu alametlerden birkaçını zikredelim dilerseniz: “İsa Aleyhisselam’ın nüzulü, Hazreti Mehdi’nin çıkışı, Deccal’in ortaya çıkıp insanları dalâlete götürmesi, Hicaz bölgesinde bir ateş çıkması, yalancıların artması ve güneşin batıdan doğması.” Merak uyandıran bu hadiselerle ilgili hadis kaynaklarında ayrı bir literatür söz konusu. Kelam ilmi ise, inancımızın hudutlarını ve muhtevasını belirliyor. Âlimlerin görüş farklılıkları meseleye bambaşka boyutlar kazandırıyor. Ancak biz El-Halimi’nin usulünü tercih ediyoruz. Büyük müçtehit, kıyamet alametlerini büyük ve küçük olarak ikiye ayıran görüşün sahibi. Büyük âlim bu sınıflandırmayı yukarıda zikrettiğimiz hadis-i şerife dayanarak yapar şüphesiz. Dünyanın akıbetiyle ilgili bazı işaretler kolay anlaşılır nitelikte. Ama bazıları muadilini bırakın görmeyi hayal bile edemeyeceğimiz tabiat-üstü olay veya belirtileri ihtiva ediyor. Güneşin batıdan doğuşu ve Dâbbetü’l-Arz isimli canlının çıkması gibi. Bu sebeple âlimler ‘müteşabih’ kavramı içinde meseleye yaklaşır. İlk Kelam âlimi kabul ettiğimiz İmam Ebu Hanife Hazretleri, sadece dört işarete değinir: “Deccal, Ye’cuc ve Me’cuc, Güneşin batıdan doğması, Hz. İsâ’nın gökten inmesi.” Fakat bunların dışında kalan olayların da yine hakikat olabileceği şu beyanından anlaşılıyor: “Sahih eserlerde, sahih senetlerle gelen haberlerde bildirilen diğer kıyamet alâmetleri de haktır.” Onun ardından gelen kelamcılar teferruatlara girmekten mümkün olduğunca uzak durur. Hatta kimisi ‘kıyametin sebepleri haktır’ demekle yetinir. Özetle kalem kalem detaylara inmek yerine ölüme teşne ömür sürme ilkesi üzerinde durulur.
Sebeplere ilimle bakmak gerek
Bazı kelam âlimleri ise Ebu Hanife Hazretleri’nin izahına ilaveten ‘Dabbet’ül-Arz’ı da dâhil eder. Bediüzzaman, Beşinci Şua’da kıyamet alametlerinden olan Güneş’in batıdan doğması ve diğer alametlerden bazılarının çıkışı hakkındaki ayet ve hadisleri genel bir bakış açısıyla değerlendiriyor. Üstad diğer İslam bilginlerinin aksine, bu canlının insanlarla doğrudan değil hal diliyle konuşacağı kanaatindedir: “Amma Dâbbetü’l-Arz; Kur’ân’da gayet mücmel bir işaret ve lisan-ı hâlinden kısacık bir ifade, bir tekellüm var.” İlahi bir ceza unsuru olan Dabbet’ül-Arz’ı Kur’ân’da zikredilen ebabil kuşları, bit ve çekirge sürülerinden yola çıkarak bir canlı olduğunu tasdik eder. İmandan uzaklaşanlara bu alamet vasıtasıyla ikazda bulunulacağını ise şöyle izah eder: “Allahu a’lem, o dâbbe bir nevidir. Çünkü gayet büyük bir tek şahıs olsa, her yerde herkese yetişemez. Demek, dehşetli bir taife-i hayvaniye olacak. Demek, “İllâ Dâbbetü’l-Arz’ı te’külü min seetehû / asasını kemirmekte olan bir ağaç kurdu “işaretiyle o hayvan Dâbbetü’l-Arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek.” Buradan anlaşılıyor ki, bazı alametler anlaşılması güç görünse bile, devri geldiğinde ihtisas sahibi birinin ilmiyle biraz daha açık hale de gelebilir. İlim sahibi kişilerin dışındakiler işaretleri yorumlamak yerine kendi akıbetlerinin peşine düşmeli. Kıyamete dair hakikatler açık. Ama bir vakittir örtülerle sarıp sarmalayıp latif yönleri gizlenmiş vaziyette. Dahası örtüler gerçeğin önüne geçmiş bile. Asli kaynaklar dışında kalan uydurma alametler dolaşıyor her tarafta. “Halı desenli binalar, kadının çalışma hayatına dâhil olması, ikiz-üçüz çocukların artması dünyanın sonuna yaklaştığımızı haber veriyor (!) Hatta bebeklerin saçı gür doğması, internet de vaktimizin azaldığına delalet ediyor bazılarına göre. Bütün bunlar bir yana sahih küçük alametleri görüp hiçbir irkilme hissetmeyenlerin sayısı da az değil. Kur’an’ın en büyük uyarıcı olarak tarif ettiği ölüm, alametleri gözetleme yorgunluğundan koruyor. Büyük kıyamet öncesi, küçük kıyamet kişinin ecelinin gelmesidir çünkü. Ama nedendir bilinmez insan üstüne vazife olmayan, hakikatini öğrenemeyeceği şeylerle uğraşmayı sever. Üstad Sezai Karakoç, son günün insan için bir iç motif olduğunu savunur ‘Kıyamet Aşısı’ kitabında. Kişiye her dakika öteleri hatırlatan bir unsurdur kıyamet. Hem kendisini hem de başkalarını kurtarmak için sık sık ayet ve hadislerde tasvir edilen dehşeti hayata zerk eden mü’minlere ihtiyaç vardır Karakoç’a göre: “Müslüman vücudunda bir kıyamet taşıyan, ötenin sarsıntılarını duymamış kişilere bir kıyamet aşılayan ve onları en şiddetli kıyametle sarsan bir kıyamet adamıdır.”
Kıyametin küçük alametleri
İnsanların bina yapmakta birbiriyle yarışmaları (Buhârî, Fiten, 25; bk. Tecrid-i Sarih Terc; 1/58).
İnsanların ölümü temenni etmeleri (Buharî, Fifen, 25; Müslim, Fiten, 53-54)
Hicaz’da bir ateşin çıkarak Busra’da (Şam yakınlarında bir yer) develerin ayaklarını aydınlatması (Buhârî, Fiten, 24; Müslim, Fiten, 42).
İslâmî ilimlerin ortadan kalkması, cehaletin artması (Buhârî, Fiten, 4).
Depremlerin çoğalması (Buhârî, Fiten, 25).
Fırat Nehri’nin sularının çekilerek, nehir yatağından altın çıkması (Müslim, Filen, 29-31).
İkisi de hak iddiasında bulunan iki büyük İslâm ordusunun birbiriyle savaşması (Buhârı, Fiten, 25; Müslim, Fiten, 17).
Zinanın açıkça işlenmesi, içki tüketiminin artması, kadınların çoğalıp erkeklerin azalması (el-Ali en-Nâsif Tac, 5/335).
Zamanın yaklaşması, gece ile gündüzün eşit olması (Buhârî, Fiten, 25).
Cinâyetlerin çoğalması, fitnelerin zuhur etmesi (Buhârî, Fiten, 4; Müslim, Fiten, 18).
(SÜHEYLA SANCAR AKBAYIR - YENİ BAHAR)