• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

Alametler 'irkil' diyor

Kıyamete hazır hissediyor musunuz?

  • Evet

    Oy: 0 0.0%
  • Hayır

    Oy: 2 40.0%
  • O zamana kadar toparlarız ya!

    Oy: 1 20.0%
  • Kıyamet mi o da ne?

    Oy: 0 0.0%
  • Yok öyle bişi

    Oy: 1 20.0%
  • Benim dedem hacı

    Oy: 1 20.0%

  • Kullanılan toplam oy
    5

CMNet Okuru

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eylül 2015
http://cdnimage.zaman.com.tr/2014/08/29/kiyamet.jpg

29 Ağustos 2014, Cuma
Şirince, ömrü uzatacak kadar güzel bir tabiata ve kültürel mirasa sahip. Orayı görüp ‘İnsan burada yaşasa başka ne ister?’ demeyen azdır herhalde. Kıyametin uğramayacağı safsatasıyla ünlenen Şirince’ye yolumuzu düşürüp ‘Hüküm Günü’nü düşünmemek mümkün değildi. Maya takvimine göre 2012 yılı 21 Aralık’ta kıyamet kopacağına inanan birkaç turist soluğu orada almıştı. Kıyametin Şirince’yi etkilemeyeceği iddiası onları dünyanın öbür ucundan bu küçük köye sürüklemişti kuşkusuz. Ama kıyametin uğramayacağı hiçbir yer olmadığını bilmeyen yok.

Bu sebeple o sene yaşananlar, herkesin gülüp geçtiği bir batıl inanç olarak akıllarda kaldı sadece. Gelin görün ki, kıyametle ilgili onlarca hurafe hakikatmiş gibi kabul görmeye devam ediyor. Keşke her batıl inanç Şirince’nin ününe ün katan kıyamet söylentileri gibi olsa. İslâm akaidinin hassas mevzularına virüs gibi bulaşmış çok sayıda hurafe söz konusu. Kıyamet alametleri ise yekûnda epey yer tutuyor. Her şeyin sonu olduğu gibi âlemin de bir nihayeti var. ‘Büyük gün’, ‘Hüküm günü’ ya da ‘Büyük haber’ nasıl tarif edersek edelim son vakit mutlaka gelecek. Kıyamet dolayısıyla ahiret inancı dinimizin temel rükunlarından birini oluşturuyor. İşte bu son gün habercilerine, ‘kıyamet alameti’ denir. Kur’an’da bu belirtiler ‘eşrat’ tabiriyle ifade buyrulur. Eşrat, yani alametler sebepler manasına geliyor. Âdemoğlu’nun cüz’i iradesiyle dâhil olduğu hadiseler de buna dâhildir.

http://cdncms.zaman.com.tr/2014/08/29/yenibahar.jpg


Âlimler teferruata girmezken

İlahi Beyan, kıyametin ansızın olacağını ve bize çok yakın olduğunu bildiriyor. Belki de ihtiyacımıza binaen Rahmet Peygamberi, (aleyhissalatü vesselam) işaret ve alâmetlerini anlatmış, fitneden ümmetini korumuştur. Nebiler Nebisi’nin izah buyurduğu alametlerden birkaçını zikredelim dilerseniz: “İsa Aleyhisselam’ın nüzulü, Hazreti Mehdi’nin çıkışı, Deccal’in ortaya çıkıp insanları dalâlete götürmesi, Hicaz bölgesinde bir ateş çıkması, yalancıların artması ve güneşin batıdan doğması.” Merak uyandıran bu hadiselerle ilgili hadis kaynaklarında ayrı bir literatür söz konusu. Kelam ilmi ise, inancımızın hudutlarını ve muhtevasını belirliyor. Âlimlerin görüş farklılıkları meseleye bambaşka boyutlar kazandırıyor. Ancak biz El-Halimi’nin usulünü tercih ediyoruz. Büyük müçtehit, kıyamet alametlerini büyük ve küçük olarak ikiye ayıran görüşün sahibi. Büyük âlim bu sınıflandırmayı yukarıda zikrettiğimiz hadis-i şerife dayanarak yapar şüphesiz. Dünyanın akıbetiyle ilgili bazı işaretler kolay anlaşılır nitelikte. Ama bazıları muadilini bırakın görmeyi hayal bile edemeyeceğimiz tabiat-üstü olay veya belirtileri ihtiva ediyor. Güneşin batıdan doğuşu ve Dâbbetü’l-Arz isimli canlının çıkması gibi. Bu sebeple âlimler ‘müteşabih’ kavramı içinde meseleye yaklaşır. İlk Kelam âlimi kabul ettiğimiz İmam Ebu Hanife Hazretleri, sadece dört işarete değinir: “Deccal, Ye’cuc ve Me’cuc, Güneşin batıdan doğması, Hz. İsâ’nın gökten inmesi.” Fakat bunların dışında kalan olayların da yine hakikat olabileceği şu beyanından anlaşılıyor: “Sahih eserlerde, sahih senetlerle gelen haberlerde bildirilen diğer kıyamet alâmetleri de haktır.” Onun ardından gelen kelamcılar teferruatlara girmekten mümkün olduğunca uzak durur. Hatta kimisi ‘kıyametin sebepleri haktır’ demekle yetinir. Özetle kalem kalem detaylara inmek yerine ölüme teşne ömür sürme ilkesi üzerinde durulur.

Sebeplere ilimle bakmak gerek

Bazı kelam âlimleri ise Ebu Hanife Hazretleri’nin izahına ilaveten ‘Dabbet’ül-Arz’ı da dâhil eder. Bediüzzaman, Beşinci Şua’da kıyamet alametlerinden olan Güneş’in batıdan doğması ve diğer alametlerden bazılarının çıkışı hakkındaki ayet ve hadisleri genel bir bakış açısıyla değerlendiriyor. Üstad diğer İslam bilginlerinin aksine, bu canlının insanlarla doğrudan değil hal diliyle konuşacağı kanaatindedir: “Amma Dâbbetü’l-Arz; Kur’ân’da gayet mücmel bir işaret ve lisan-ı hâlinden kısacık bir ifade, bir tekellüm var.” İlahi bir ceza unsuru olan Dabbet’ül-Arz’ı Kur’ân’da zikredilen ebabil kuşları, bit ve çekirge sürülerinden yola çıkarak bir canlı olduğunu tasdik eder. İmandan uzaklaşanlara bu alamet vasıtasıyla ikazda bulunulacağını ise şöyle izah eder: “Allahu a’lem, o dâbbe bir nevidir. Çünkü gayet büyük bir tek şahıs olsa, her yerde herkese yetişemez. Demek, dehşetli bir taife-i hayvaniye olacak. Demek, “İllâ Dâbbetü’l-Arz’ı te’külü min seetehû / asasını kemirmekte olan bir ağaç kurdu “işaretiyle o hayvan Dâbbetü’l-Arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek.” Buradan anlaşılıyor ki, bazı alametler anlaşılması güç görünse bile, devri geldiğinde ihtisas sahibi birinin ilmiyle biraz daha açık hale de gelebilir. İlim sahibi kişilerin dışındakiler işaretleri yorumlamak yerine kendi akıbetlerinin peşine düşmeli. Kıyamete dair hakikatler açık. Ama bir vakittir örtülerle sarıp sarmalayıp latif yönleri gizlenmiş vaziyette. Dahası örtüler gerçeğin önüne geçmiş bile. Asli kaynaklar dışında kalan uydurma alametler dolaşıyor her tarafta. “Halı desenli binalar, kadının çalışma hayatına dâhil olması, ikiz-üçüz çocukların artması dünyanın sonuna yaklaştığımızı haber veriyor (!) Hatta bebeklerin saçı gür doğması, internet de vaktimizin azaldığına delalet ediyor bazılarına göre. Bütün bunlar bir yana sahih küçük alametleri görüp hiçbir irkilme hissetmeyenlerin sayısı da az değil. Kur’an’ın en büyük uyarıcı olarak tarif ettiği ölüm, alametleri gözetleme yorgunluğundan koruyor. Büyük kıyamet öncesi, küçük kıyamet kişinin ecelinin gelmesidir çünkü. Ama nedendir bilinmez insan üstüne vazife olmayan, hakikatini öğrenemeyeceği şeylerle uğraşmayı sever. Üstad Sezai Karakoç, son günün insan için bir iç motif olduğunu savunur ‘Kıyamet Aşısı’ kitabında. Kişiye her dakika öteleri hatırlatan bir unsurdur kıyamet. Hem kendisini hem de başkalarını kurtarmak için sık sık ayet ve hadislerde tasvir edilen dehşeti hayata zerk eden mü’minlere ihtiyaç vardır Karakoç’a göre: “Müslüman vücudunda bir kıyamet taşıyan, ötenin sarsıntılarını duymamış kişilere bir kıyamet aşılayan ve onları en şiddetli kıyametle sarsan bir kıyamet adamıdır.”

Kıyametin küçük alametleri
İnsanların bina yapmakta birbiriyle yarışmaları (Buhârî, Fiten, 25; bk. Tecrid-i Sarih Terc; 1/58).

İnsanların ölümü temenni etmeleri (Buharî, Fifen, 25; Müslim, Fiten, 53-54)

Hicaz’da bir ateşin çıkarak Busra’da (Şam yakınlarında bir yer) develerin ayaklarını aydınlatması (Buhârî, Fiten, 24; Müslim, Fiten, 42).

İslâmî ilimlerin ortadan kalkması, cehaletin artması (Buhârî, Fiten, 4).

Depremlerin çoğalması (Buhârî, Fiten, 25).

Fırat Nehri’nin sularının çekilerek, nehir yatağından altın çıkması (Müslim, Filen, 29-31).

İkisi de hak iddiasında bulunan iki büyük İslâm ordusunun birbiriyle savaşması (Buhârı, Fiten, 25; Müslim, Fiten, 17).

Zinanın açıkça işlenmesi, içki tüketiminin artması, kadınların çoğalıp erkeklerin azalması (el-Ali en-Nâsif Tac, 5/335).

Zamanın yaklaşması, gece ile gündüzün eşit olması (Buhârî, Fiten, 25).

Cinâyetlerin çoğalması, fitnelerin zuhur etmesi (Buhârî, Fiten, 4; Müslim, Fiten, 18).

(SÜHEYLA SANCAR AKBAYIR - YENİ BAHAR)
 
Öyle tezahürler var ki, saymakla bitmez. Havaalanında Lady Gaga isimli şarkıcıyı binlerce genç karşılıyor ve karşılayanlar arasında farklı kıyafet makyaj tip tip sapık sapık şeyler yapan da oluyor ve işin tuhaf yanı buna "özgürlük" diyorlar. Yav sapıklık bu sapıklık. Öyle bir ahîr zamandayız ki, ne mutlu bunca pisliğin içinde itikâdını bozmadan yaşayabilenlere.
 
@CMNet Okuru

Yani ne diyim bilmiyorum. Çok haklısın ama özetlersek lady gargamel geldi bir kaç milyon dolar aldı kafayı çekti gitti. Bizimkiler de şaklabanlıkları ve günahları ile arkasından bakakaldı. Yani müzik dinlemeye karşı değilim yanlış anlaşılmasın ama herşeyin de bi adabı vardır, bir de insan olmanın gerekleri vardır.
 
Katılıyorum. Böyle şeylerle uğraştığı zaman farklı ve özgür olduğunu sanan güruh koca bir yalanı yaşıyor. Takribi 50 ya da 60 sene olan bir dünya hayatı için çok fazla rol yapılıyor. Ölüm ansızın gelince de yapacak hiçbir şeyleri kalmıyor. Zaten çoğu da yaşadığı gibi ölüyor. Görenler buna rağmen ibret de almıyor aynı kafa devam ediyor. Allah (c.c.) sonumuzu hayretsin.
 
@CMNet Okuru

Sebep ne peki?

Elhamdülillah Müslümanım diyen bir birey için sondan geriye doğru gidelim;

1. Kişi ölümün varlığını biliyor,
2. Ölümün maksimum 100 senede, minimum 1 sn sonra kendisini bulabileceğini biliyor,
3. Ölümden sonra hayatın varlığını biliyor ve inanıyor,
4. Bu dünyadadi yaşam tarzından ve harketlerinden ahirette sorumlu olacağını biliyor,
5. Cennet ve cehennem olguları hakkında bilgi sahibi.

Şimdi böyle bir profile sahip bir kişi, neden ebedi (sonsuz) bir cennet hayatının gidiş bileti hükmündeki bu dünyasını yırtıp atar ve cehennem biletini cebine koyar?
 
@CMNet Okuru

Bazı insanlar kendine makbûl olanı yapıyorlar işte. Bir nevi işlerine de öyle geliyor zirâ gaflet de çok çünkü. Dünyevi şeyler, dünya malına tamah etmek ve kaygı dürtüsü içinde yaşayıp giden insanlar.

-Kişi öleceğini biliyor ama sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor.
-Kişi dünya malının dünyada kalacağını bilmesine rağmen dünya malına ısrarla tamah ediyor.
-Kişi ocakta parmağının ucu yansa, acıdan kıvranıyor ve ameli kötü olursa onun kat be kat fazlasını yaşayacağını bildiği halde ahireti düşünmüyor.

Son yıllarda ahîr zamanda olduğumuzun ıspatı çok fazla ama dediğim gibi bazı "Elhamdulillah Müslümanım" veya "Müslümanım!" diyen birey(ler), bütün bunlara rağmen kolay kolay değişmiyor. Ama bu zamanda bu mevzuların artmasına sebep olan önemli bir şey var ki, o da çoğu zaman kaygı oluyor. Toplum tarafından kâbûl görme kaygısı, dışlanmama kaygısı, beğenilme kaygısı, farklı görünme çabası. Bu dürtü üzerinde de dünyevi şeylere tamah ediliyor. Mesela altın, demir kadar çok ve kolay bulunabilen bir şey olsaydı kim takardı ki boynuna? Biz çocukken bizim eski mahallede gazoz kapağı toplardık ve en değerli gazoz kapağı da 7Up'tı. Aslında diğerlerinden değerli olduğundan değil, çok az bulunurdu o yüzden öyleydi. Bu sebeple ki insan denilen varlığın nelerle uğraştığı ne için çabası ve amacı olduğu ortada. Tabii "gaflet" var işte gaflet. Şu zamanda Orta Doğu'da cihad'tan söz ediliyor ama Ahmet bey bana sorarsanız bir insanın en büyük cihadı; nefsi ile mücadelesidir. Nefs ile mücadele etmekten daha öte nasıl bir cihad olur ki. Özellikle bu zamanda..

Kısa ve öz dünya yaşamı şu şekilde; "Doğ, büyü, okula başla, okulda YALAN tarihlere İNAN ve kâbul et ve sakın karşı çıkma, itiraz etme, okulu bitir, işe gir, çalış, maaşını al, harca, ehliyet al, araba al, kredi kartı al ve harca, maçı kaçırma, diziyi kaçırma, alış-verişi kaçırma, daima tüket, daima itaat et, sakın isyan etme, tüket, mutlu ol."

Evet böyle işte, mââlesef böyle. Nereye kadar böyle gider bilmiyorum ama, Allah (c.c.) herkese (ben de dahil) hidayet versin.
 
Evet dediklerinize katılıyorum, cihad konusunda şöyle bir katkıda bulunayım cihad büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayrılır. 1. si küçük cihattır ki bu savaş alanında yapılan cihaddır. 2. si ise büyük cihattır ve kişinin kendi nefsi ile yaptığı cihaddır. Nefisle yapılan ciahdın büyük olarak anılmasının sebebi daha zor ve meşaggatli olmasıdır. Zaten insanlar küçük cihadlarını kazanabilse büyük cihadlara gerek kalmaz. Her birey kendi büyük cihadı için yeterince savaşırsa dünya bahsettiğimiz problemleri yaşamaz zaten.

Ama ne yazık ki multimedya dünyanın gözümüze indirdiği perde ancak ölüm kapsı ile kaltığında çok geç olmuş olacak gibi ama inşallah olmaz diyelim.
 
Tüm yazışmalarınıza sonuna kadar katılıyorum..
Ne yazık ki hem Türklük konusunda hem Müslümanlık konusunda gittikçe daha da yozlaşıyoruz..Bu işte birden çok kalemin parmağı bulunmakta, eski insanların kınadığı, ayıpladığı şeyler şimdi bizlere ve çocuklarımıza çok normal geliyor..Elimizden yitip gidenlerin farkında bile değiliz..
En çok ta TV dizilerine sinir oluyorum..Hiç gençlik dizilerine gözünüzün takıldığı oldu mu? Tamamıyla yabancı gençlik dizilerine özenti olduğu apaçık..
Bizim gençlerimizin gözünü kırpmadan izlediği o dizilerde, aşk meşk, gezmece , tozmaca , tatil, eğlence, yeme-içme ne ararsan var..Hiç bu dizilerde Cuma vakti camiye gidip dua eden genç gördünüz mü? Ya da eline kitap alıp ta ders çalışan, emek harcayan..Onla bunla sevgili olup ağlayıp zırlarken sezon bitiyor..Yazık, çok yazık..
 
@Gül Can

Gül hanım katılıyorum. Dizilerde insanların bilinçaltına yerleşen o kadar çok tehlikeli şeyler var ki, saymakla bitmez. Zaten dini açıdan doğru düzgün bir içerik bile yok dediğiniz gibi. Hele muhteşem yüzyıl diye dizi yaptılar tam anlamıyla rezaletti.
 
Üst